1 Şubat 2024 Perşembe

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.

 Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm duygular zaman diye önüme seriliyor. 

Gecenin bu saatinde caddenin gürültüsü kesilse de sessizliği duyabilsem diye düşünüyorum. 

Rutinlerim var, onlardan ne kadar sıkılsam da aslında bir rutinden ibaret olduğumun farkına varıyorum. İki senedir telefondaki ses benim rutinim, evdeki ince ses benim rutinim. Saçlarımı sıkıca bağlamak benim rutinim. Açtığımda dağılıyorum. 

 Her şey bu kadar dağınıkken, bu evi toparlayıp güneye götüreceğim. 

Güneşin hakimi, yolların sonunun denize çıktığı büyüdüğüm şehir. 

Bu sefer yanımda benden küçük bir parça büyüteceğim ya da birlikte büyümeye devam edeceğiz. 

Yalnızlığıma bir sigara yakacağım şimdi, geceleri uykum bölünmesin diye miniğime sarılacağım. 


28 Ağustos 2021 Cumartesi

 Zihnin içinde bir yerlerde, zamanda kendi yoluna gidecek gibi.

Trafik ışıkları çok parlak, bir tek ben varmışım gibi yürüdüm sokaklarda. Bornova metronun arka çıkışına geldim bir bank gördüm oturdum. en sevdigim baileys içtim dozajı fazla kaçırdım. nası kaçtık oradan hala gülüyorum. Gecenin bir yarısı metronun hangi girişinde buluşacaktık, plansız yürüdüm. 3 kat merdivenleri inerken birilerine çarptım, düşmemek için trabzanlara tutundum, içimden güldüm. kolumu ahşaba çarpmışım, çaktırmadan yürüdüm. Alt katın kalabalığı yüksek sesli müzik kimse beni farketmedi görünmezlik güzel şey, aralarından kayboldum.  kendimi sokağa attım sonra metronun diğer yanına koştum, koşmak güzel şey.

Işıklar çok hızlı aktı, ben aralarından geçtim. görünmez olmayı çok sevdim

3 Temmuz 2021 Cumartesi

Yabancı

Alışmak ne korkunç bir kelime. Kendime bile alışmaktan korkuyorum artık, çoğu şeye tepki bile veremiyorum.

İçimden küçük küçük tekneler kalkıyor hangi parçanın nereye gittiğini bilmeden eksiliyorum. Fırtınaymış, kuraklıkmış aldırış etmeden gidiyorlar.

Bir fanus dolusu sessizlikte hapsolmuş gibi hissediyorum. Kıyılarım yağmalanmış, sonra terkedilmiş.

Kimse dilimi bilmiyor. 

Göründüğüm şey ben değilim. 

Pervasızca söylenmiş bir kelime, cümlenin sonundaki nokta, sessizlikte kaybolan

Ben değilim 


8 Mayıs 2021 Cumartesi

 Caddenin kıyısında 6 katlı binaya meydan okuyan bir ağaç var, kocaman. Bugünlerde bakmayı sevdiğim en güzel şey o. Bu güzel şehirden kopmayı hiç istememiştim zaten, yalnızlığın paylaşılmadığı zamanlar geçti. Bizimkilerin eviyle bir cadde ayırıyor bizim evi ve ben ara sokaklardan geçerken çocukluğumda gördüğüm o deli adam bile yaşlanmış hala aynı noktalarda duruyor asfalta sabit bakışlarla bakmaya devam ediyor. Hiç sevemedim demişti bu evi, ufak ve simetrisi dogru olmayan bir odasının dışında neyi var anlamış değilim. Şehir şehir gezmektense İzmir'de sabitlenme isteğim için ağız dolusu cümleler, eriyen tüm para birimleri eşliğinde araya şehirler arası mesafeler de girince ufak bir şeyden nasıl kaos çıkarıyor her defansında, kafasında kurguladığı her olumsuzluğun başrolünde ben oluyorum sanki 20 yaş halimin mental rahatsızlığıyla yaşıyorum, zormuş.  Kendi hayatımın neresinden tutacağım derken tanıdığım bildigim şeylerden kopmak zor oluyor şu yaşımda. Onun kafasında tüm ödünlerin sahibi ben olmalıyım istediği şehirlere gelmeli ardından, kendimi gerçekleştirmek için kendimi ertelemeli sabah uyanıp akşam uyumalıyım işte. Bu düzenin şartlarında nasıl bencilleşmesin ki insan herkes bencilleşiyor. İşin garip yani ben bunları sakince oturup konuşuyorum, her igneleyici söze karşı açıklama yapıp mantıklı durmaya çalışıyorum. Biz ne paylaşıyoruz? eski öfkem nerede, eski çıldırışlarım, neden böyle kabullenişim bu saçma düzeni. Ne zamandır müzik bile dinlemediğimi farkettim, hayal kuramadığımı. 

Elimde kalanlarla mutlu olmaya didiniyorum, zor. 

Hiçbir şeyin eski tadı yok, şehirler ölü insanlar tedirgin. Sürü bağışıklığına dahil oldugum müthiş ağrılar, izolasyon, erken gelen yaz, eve hapsoluş.. 

Bir süredir rüyalarımda bilmediğim bir evin adresini sorarak tanıdık gelen sokaklarda dolaşıyorum, sokağın başında eski yıkık bir çeşme  var biraz ileride ağaçlar görüyorum sonra uyanıyorum.

Caddenin kenarında binalara meydan okuyan kocaman bir ağaç var, balkondan bakıyorum. 

19 Ocak 2021 Salı

 Bir salmalın içinde dön dur, yorul. Kilometrelerce yollar, kapanmış yerler. Kendi tenhalığında vahşileş, iletişim rutininde boğul, saçların beyazlasın, yeter.

Aynı masanın başında hep aynı sandalyeye oturup çiçeklerin sararmış yapraklarını koparıyorum. Bir ortası yok hayatın, küllükler hiç boşalmıyor kendi içime konuşuyorum sürekli.

Pencerenin önündeki koca muz ağacını kesmişler, adiler. Betonlara basa basa soğuyoruz.

Tüm sevgi kelimelerimi sana harcıyorum kızıl tüğ, olmasan napardım bilmiyorum. Ben konuşuyorum sen seviyorsun 

Gereksiz uzadı bu yalnızlık, bu tedirginlik. Çıkıp gidelim buralardan. 

9 Ekim 2020 Cuma

Tanrılara

 Metropollerde yaşamaya alışmışım şimdi burası terkedilmiş büyük bir tatil kasabası mevsimler kendini şaşırmış, o çok sevdiğim yaz tırnaklarını geçirmiş bu topraklara.

Büfedeki abla hangi sigarayı içtiğimi bilip çıkarıyor tezgaha, o kadar az insan işte. 

Vakitli vakitsiz kapı çalınca ufak bir tedirginlik alıyor içimi, tek başınalık sınırlarımda kim bekliyor 

Güneş saati var buranın denizin rengini değiştiriyor sabah öglen akşam, takıntılı bir seyirciyim terasın manzarasında. 

Onlar huzuru ararlar tenha sokaklarda, sessiz mahallerde bense şehrin kalabalığını özlüyorum. Metrolardan akıp giden insanları, kalabalık caddeleri, sahildeki çimlerde bir parsel kalmış alanları, en çok da vapurları. Bu limandan kıbrısa bir martı sürüsü olsun isterdim. Beklemeye alınmış trenler, rayların akışı..

Rutubet kokulu bir binaya girmeyeli uzun zaman olmuş, şu rutubet kokusunu çok severim.

Uçurumları da çok severim. O kadar çok uçurum var ki burada vadiyle, denizle birleşen. İçimde ufacık bir adrenalin kıpırtısı yaratan şeylere kayıtsız kalamıyorum. Yaşadığımın farkına varma istemi bu, üzüntüler de uçtur mutluluklar da bu kavramların normal dozajı bana yetmiyor.

Kimse yetinemiyor içten içe bunu biliyor normalize etmeye çalışıyoruz, ne doyumsuz varlıklarız. Hepimiz kendi hayatımızın küçük huzursuz tanrılarıyız. 


22 Eylül 2020 Salı




                     Gecenin göğsünden bir düğme daha kopardım bugün

kim bilir daha kaç şehrin tavanını izleyeceğim, 

çiçeğin yapraklarının ucu güneş yanığı

su verdim bugün.

duvarlar gri

rüzgar doluyor

kapılar çarpıyor

Sussam duymazlar.


17 Ağustos 2020 Pazartesi

Şehir

 Gün ağardı. Erkenden kalkmaların ve güneyin yoruculuğu devam ediyor. Şimdi ben doğduğum şehirde bir yabancı gibi yalnızlık çekiyorum, güneşi çok severdim soğuk şehirlerde şimdiyse gölgelerde kalıyorum . Sonsuz maviliğe penceremden bakıyorum , bir teras kadar penceresi var bu evin yağmurlar başlamadan denize ulaşmalıyım. Her gün adımlamalı kumsalı maviliğe kelimeler biçmeli. 

Gün içinde eve susuyorum kendime taşıyorum, bu sessizlik gürültülü. En çok uzun yollarda şarkı söylüyorum, uykuya inat şarkılar ve otobandaki kahveler yolculuğu

Bir sorumluluk alabildiğine günler, seneler geçiyor bense zamanda ufacık bir noktayım,  virgülüne dahil oluyorum hayatın, adımladığım her odada aynalarda durup kendime bakıyorum, kendime alışmaya çalışıyorum.

Çok sessiz, etraf sessiz kalabalıktan uzak. Şarkılar ses oluyor, şarkılar susmamalı. 

19 Mart 2020 Perşembe


Belirsizliğin hüküm sürdüğü yeni dünya düzeninde pencereden dünyaya açılan bir gün daha. tutsaklığımıza yapılan tüm güzellemeler, kaygılarımızın geçtiği tüm satırları okurken nasıl hissettiğimizi anlayabiliyorum. Her türlü senaryoyu kurgularken sadece hayatta kalmaya çalışacağımız zaman dilimine bu denli çabuk sürüklenişimiz tuhaf sadece.

sıcak bir kumsalda çıplak ayakla koşmak, hayalimin içine girip zamanın kapısını kapatmak isterdim.

tüm bunlardan sıyrılmak isterdim








21 Ocak 2020 Salı

Bacalardan Semt Analizi

  Çakmak taşı değiştirmede ustalaşamadım henüz. Aksamının çalışmaması parmaklarıma ket vuruyor.
Günlük rutinlerin içine ne kadar çekilirsem bir o kadar yetişemiyorum. Her şeyi bir kenarı bırakıp odaklanmak kolay olmuyor. Mevcut durumu avantaja çevirdiğim bu hayatın yeni düzenini kurmak için zamana sahip olduğumu fark etmek zamana katlanılabilir kılıyor. İçinde durduğum her zamanın bir durağı var, bazen durmanın hırpalayıcı yönünü durakların akıcılığına bırakıyorum.
   Geceyle gündüzü yerinde yaşayanlar, bedenin yorgunluğuna aldırmaksızın sürdürülebilir hayat projelerinde yeniden yaratılıyorlar.
Bizler zamanın duraklarında yaratılan ve yaratıcı olarak ikiye ayrılıyoruz;
Yaratılmış olanlarımız hayatlarının kırsallığı içindeki rolünü benimseyip yaratıcılarını memnun ederken biraz daha ufalanıyor. Öte yandan zaman içerisinde yeni duraklar kuruluyor. Burada yaratıcı olanlarımız kendi metropollerini oluşturup küçük huzursuz tanrılar gibi modern zamanların tüketiminden şikayet ediyorlar. İki türlüsünün de mümkün olmadığı bir hayatı kim düşleyebilir?
  Bir akşamüstü yaşadığım sokağın köşe başını döndüğümde yerli yerinde duran apartmanların tanıdıklığına öfkelendiğimi hissediyor fakat yine de aynı dükkanlara uğruyorum. Eve dönüşlerde farklı sokakları kullanıp rutini kandırıyorum. Sabahları uyandığımda balkonsuz salonun penceresinden aşağıdaki çöp kovasını isabet ettirmeye çalışmak kadar komik bir çaba bu.
  Hayatımın farklı bir diliminden capcanlı uzayan saçlarıma alışmaya çalışırken bu dilimde çekimleri hızlandırılmış bir kesitin içindeyim sanki.
Önceden uzun uzun etkisini hissettiren zamanı bu evrede algılayamıyorum. Böyle hissetmek beni hafifletiyor. Akıyor ,esiyor ,uçuyor, doğuyor ve tükeniyor.
   
Bir süre önce gözlemlediğim geceden örnekle;
                -Daldığım boşluk görme biçimiyle derinleşiyordu. Sahiden ne görebilirdi insan?   
                  Gecenin ayazı baktığım karşı pencerenin yansımasında kaç boyut değiştiriyordu.-

Şimdi an'ları yakalamaktan bahsetmeliyim belki de.. Kalabalık arasında yürürken beni düşünmeye iten an'lar yakalayıp kendime döner ve içimde yaşayabilirdim, şimdinin tezatlığında sakin yerlerde kendime ulaşmaya bile zorlanıyorum.
Notasına karıştığım bir müzik duyamıyorum, katmanları oluşmuş yeraltının ulaşmaya zorlanıyorum.
  Bir sesim olmalı! 
Sesim çıktığı kadar denize karşı bağırdığım iki kişilik diyalogda beslediğim sakinlik infilak ediyor, soyulan kabuklarımın ardından yeni bir deriyle yenilendiğimi hissediyorum. İçimi köhneleştiren gürültülü sessizlik sanki içimden lav olup taşmış gibi, sıcak akışkan ve yeni kabuklara gebe.

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...