19 Kasım 2010 Cuma

3 ü 2 saat geçe

İçi dolu küpler gibiyiz her köşemizde bir yalnızlık var.İçimizdeki rüzgar rafa kaldırdığımız hayatlarımızın tozlanmasını önlerken zamanlama hatasıyla soluk alıyoruz.
Üzerimize koyulan birkaç fırça darbesiyle ihtimaller üzerine oynanan zarlar halini alıyoruz.Aldıklarımız bunla da sınırlı kalmıyor.
Mesafeleri tercih edip yakın havayı uzak soluyoruz.Kış geliyor sığınaklara gizlenip soğuğun içimize işleyişine dokunuyoruz,bazen bir mum yakarak görüyoruz..bazense bir tütsüde kokluyoruz.
Gece uykularının arasına sıkışan düşüncelerin eksik ayaklanması eşliğinde beklenmeyen bir ihtilal gerçekleşiyor.Kızıl güneşin fotografını çekip bir bardak dolusu cesaretle yutuyoruz.
Uykusuz zamanlara inat,gidilecek yolların asfaltlarından yazılası cümleler bunlar.1000km. uzaktaki alt ranzaya duyulan özlem gibi alışılmış yalnızlık.
  Yattığım yeri yadırgıyorum saat 3ü 2 saat geçiyor...

8 Ekim 2010 Cuma

Kısa

Faili meçhul bir inat,
Tramvayın raylarını takip ediyor.
Çizgilere basmadan yürüyenler gibi
Takıntısı olmuş yolların.
Şehrin içinden yırtılan gece
Uçları kesik eldivenlerden sökülen
İplik parçası gibi Ay'dan sarkıyor.
http://fizy.com/#s/1lv4n6

4 Ekim 2010 Pazartesi

Vincent

Sokağın birindeyim..büyük bir binanın içine kaçmış merdivene oturup Ahududulu Vincentımı yudumluyorum.Duvarlar kiremit rengi,mavi karışmış biraz.
Saat 4.Çok erken ama saatimi kaybettim..dakikalarımı.. Dağılmamak için çok toparlandım,oynadım.Hayat konservatuarı bu. Duvarlar büyük ve geniş. Şimdi tüm ilhamlar benim olsun, bencilliğim konuşsun tam da bu anda.
Evet burası barlar sokağıymış. Herkes içer nedenleri farklı olsa da...Benim bu sefer nedenim yok. Yazım eğik. Başım dik.30 vol. yankılanan müzik.. Sanırım güneş yine bulutlara tutuldu ,loş ortamın etkileri tartışılmaz.
Şişenin dibine daha yarı kala dönüyorum değişik açılarla. Saçlarım değiyor defterin yapraklarına. Karşımdaki kel pezvenk tipli adam da basıp gitmiş artık daha rahatım.
4 basamak sonrası insan seli.. sürekli bir şeylere ulaşma çabası..Kimlik tatminsizlikleri.
Karşımda sarmaşığa sarınmış bir bina, benimse sol kulağımda sol anahtarı, örğüsünü çözemediğim yeşil deri bileklik ve babamın doğum günümde aldığı siyah rugan deri saatim.(sevemedim gitti doğum günlerini..)
Herkesde bir deri mont sevdası.
Kağıtlarımda gezinen kanatlı hayvanlar.
Sıvası dökülmüş renkli duvarlar.
Bir telefon konuşmasından sonra,kaymış yazılar ve artık sadece baş dönmesi taşıyorum.
*Artık eskisi gibi yazamadığımı farkediyorum..

http://fizy.com/#s/1lswjm

7 Eylül 2010 Salı

Gece

Gökyüzü manzaralı yaz gecesinin son günlerinden derlenmiş turuncu bulutlar.
Ben yine yüzüstü yatıp yandan bakıyorum yazdıklarıma..
Sessiz geceler bizim buralarda.
Uzun uzadıya cümleler doldurmuyor ağzımı,tavana bakmayı terkedeli gökyüzünde oyalanıyorum,son oyalanışlarım belki de..
Sağır oldu kulaklarım yolumdan geçen araba farlarından.
Susmaktan dilsiz kalacağım avaz avaz bağırasım var yüzüne,içimi akıtsam da boğulmazsın..kollarından dallar,bacaklarından sandallar bulacaksın..biraz da şarap,susamazsın.
Kusamadım seni,kusmak istemedim. Ağzımı açtığımda sen çıkıyordun.Ağzımı hep kapattım! Kadrajlara gülümsedim..hüznüm taştı!gözlerimi kapatamadım.
İçimde boş oda yok,gelen kapının önünde kaldı.. Ben hiç eve uğramadım.
Nice kadınlar tanıdım bir zippoyla yakılmış hayatları,topuklarının arasından burkulmuşluklarına ağlıyorlardı..
Manevileştirilmiş ruh, bedenini yakalı çok oldu.Şimdi neye benziyorsun hiç bi fikrim yok,
merakım da. Sözcüklerin ardından devrilen gölgelerin üzerinde dinlendim,dinledim.
Zaman,yer,mekan farkettirmeyecek senin hislerin.
Maket bıçağı kesiği.
Suçlu,suçsuz,arsız,ağzı bozukluklara takılmıyorum. Kırılmış sokak lambalarının ışığında adımlarım.Gündüzleri devler,geceleri cücelerle saklanbaç oynadım mor tarlalarda.
Bir sapanın hedefindeki kuş olup kanatlandım geceye.Düş'le seviştim bedenimle değil,bir et parçasına ihtiyaç duymadım.
Kaç zamandır gövdenin arasındaki çekim yasasına karşı gelerek ezildi ruhlarımız?Kaç gemiyi yaktım senin puslu sularına Akdeniz'den?
Ateşle ayrılmış virgüllerim oldu.
Açıkçası;
Seni sulandırarak içiyorum, sek fazla ağır geliyorsun.
Umrunda olayım olmayayım umrumda mı?
Gittin ya...!
Yağmura,rüzgara ithaf ettim seni.Tozlu yollardan toz alıp sürdüm yüzüme..
Ben seni imgelerle kendimde yaşıyorum,geresi teferruat.
Hazırım!sen olsan da..olmasan da.

31 Ağustos 2010 Salı

Edgar Allan Poe'nun ölen karısı Virginia'ya yazdığı mektup

virginia,beni yaşatan ölüm meleğim..


birkaç gün önce cansız bedenini kapatan tabutu tanımadığım adamların toprağa bırakışını izledim. aklımdan tek bir şey geçti; "artık gerçekten yapayalnızım."

baltimore sokaklarında sürünüyorum. her nefes alışımda üç beş dakika önce yudumladığım kalitesiz viskinin keskin tadı tekrar tekrar dışarıya çıkıyor. şehir eskisinden de bunaltıcı, gökyüzü sen gittiğinden beri zaten gri, pis ve isli. evimizin önüne her gelişimde ayaklarım geriye gidiyor ve sabahın ilk ışıklarında sokakta sızmış buluyorum kendimi. her gün aynı, her gün ölü...

sadece seni düşünüyorum ve düşündükçe de kızıyorum. seni elimden alan tanrıya hakaretler yağdırıyorum bomboş evimizde. seni hastalandıran bu şehri ellerimle yıkmak, taş üstünde taş kalmayıncaya kadar unufak etmek istiyorum. mezarını düşünüyorum; güzelim bedenini kemiren tüm o kurtçukları teker teker dişlerimle parçalamak geliyor içimden. tabutundan sızan toprağı pişirip berbat, asla satın alınmayan bir vazoya çevirip kırmak istiyorum.

güneşin kapkara olup yine de gözlerimi yaktığını düşün. işte sırf bu yüzden istemiyorum sabah olmasını. akşamları sarhoşluğumla dolduruyorum kendimi ki sabah güneş batana kadar uyanmayayım. kan emen bir zavallı gibi sadece geceleri yaşıyorum. artık ışığın, aydınlığın hiçbir güzelliği kalmadı benim için. karanlıkta bulduğum ilk çimenliğin üzerine uzanıyorum ve gözlerimi kapatıyorum. böylece senin yanında, mezarlığında el ele yatıp uyuyabiliyorum. seni hiç bırakmıyorum.

aşkım... var olduğun sürece bu dünyada dolaşan binlerce hayaletten farklı hissediyordum. ayakta durmak, yazmak, okumak...hepsinin bir sebebi vardı. sabah yediğim yemeğin, kristal kadehimde yuvarladığım alev kırmızısı şarapların, yaptığım her şeyin nedeni sendin. seninle daha fazla kalabilmek için, sana daha çok dokunabilmek, görebilmek, duymak...duymak...sesini ölesiye özledim... elindeki kanları silecek bile vakit bulamayan bir katil olmak istiyorum. kısacık yaşamın boyunca dokunduğun, konuştuğun herkesi lime lime doğramak istiyorum. şehirde dolanırken gördüğüm tüm tanıdıklar bana seni hatırlatıyor. bana seni hatırlatan herkesin benimle aynı acıyı çekmesini istiyorum. tüm annelerin çocuklarını, tüm çocukların en sevdikleri hayvanlarını, tüm erkeklerin sevgililerini acımadan öldürmek istiyorum. insanlıktan çıkmak, başka bir canlıya dönüşmek için çılgınca dua ediyorum. bir çakal, bir akbaba...en duygusuzu en adisi olmak...tüm hislerimden arınmak istiyorum.

mezarını soyup kaçıracağım seni. soğuk bedeninin yanı başımda uzandığını bilmek içimi rahatlatıyor. ölüp yanına gelebilecek cesaretim, kendimi kolay yoldan yok etmeye gücüm yok biliyorsun. sana karşı bu kadar dayanıksız olmak, bu kadar sana bağımlı olmak beni bir yandan çileden çıkarırken, içinde kaldıkça daha çok keyif veriyor. mazoşistçe bir zevk bu... sensizlikten deliriyorum ama kendimi öldürüp bu acıyı bitirmemeyi tercih ediyorum.

kimin ne dediği önemli değil, ahlak sevgiyi veya tutkuyu yaşamak istemeyenlere hazırlanmış bir uyuşturucu. cansız bedenini evimde, hep yanımda görmek istemek...hani ruh ölmezdi, duygular kalırdı. senin tenine dokunmadığım her an, her gün bir başka kadına sen diye dokunacağım, sabah gözlerimi açtığımda onun sen olmadığını görmek beni çileden çıkaracak, gözümü karartacak ve tüm organlarını sökeceğim. aşk cehennemden bana yüklenmiş bir ceza...asla üstümden atamayacağım...kefaretini ödeyemeyeceğim...


senin edgar"ın...





17 Ağustos 2010 Salı

Deli Kızın Aşk Şarkısı

Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi;

Açarım gözkapaklarımı ve doğar herşey yeniden.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)


Yıldızlar vals yaparlar, kırmızı ve mavi,
Ve keyfi bir siyahlık dörtnal peşinden:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.


Düşledim büyüyle beni yatağa çektiğini
Ve çılgınca öptüğünü, delice şarkı söylediğini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)


Devrilir gökten Tanrı, solar cehennem ateşleri:
Melek ve Şeytan’ın adamları çeker giderken:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
Hayal ettim söylediğin yoldan döneceğini,
Fakat yaşlandım, artık unuttum ismini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)


Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni;
Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi.
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
                                                                 Sylvia Plath (1932-1963, ABD)

18 Haziran 2010 Cuma

Bu şehrin güneşi batırılır yalnızca.
Tüm sokaklardan usulca yürürsün,nefes alışların değişir.Aynı paralel zaman aralığında farklı sokaklardan bile geçebilirsin,habersizce.
Hem kaçmak hem görmek istersin.Kaçarsın cesaretin yoktur bunu kaldırabilir mi güçsüz kalplerimiz?Görmek istersin..sana hala aynı bakabiliyormu? İfadelerinin bitiş noktaları ezberlediğin gibi mi? Hala o çocuksu gülüşünü koruyor mu?
Ertelenmiş duygular can çekişiyor!
Tüm hayalkırıklıklarım gelin aklıma,tüm yitikliklerim,tüm bitişlerim..Biraz kin tutma yeteneği verin bana,biraz nefret etme.. Bi bunu beceremedim gitti.
Ana caddede trafiğin tam ortasından yürümek gibi.Çarpılma ihtimallerimin hepsini göze almışken..
 Neyi basit yaşayabildim ki bu da basit yaşansın?
Ne sözcüklerde,ne cümlelerde,ne hayatlarda,ne duygularda basitliğe gidebildim...
Karanlık basar otururum pencere kenarına spot lambaları altında gezinir düşünceler,bir parça yankılanır REM - Losing my religion...
Kendime sığmıyorum,evime sığmıyorum,,,
  Bu şehre hiç mi hiç sığmıyorum!

16 Haziran 2010 Çarşamba

BAYAN LAZARUS

İşte yine yaptım


Her on yılda bir

Böyle bir tane beceririm



Bir tür ayaklı mucize, tenim

Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak,

Sağ ayağım



Tüy kadar hafif

Yüzüm ifadesiz, incecik

Yahudi kumaşından.



Çözün kundağı

Ah, sevgili düşmanım.

Korkutuyor muyum? -



Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?

Acı nefesi

Ertesi gün yok olacak.



Yakında, çok yakında

Vahim bir öldür gücü

Evimde, etimde olacak



Ve ben işte gülümseyen bir kadın.

Daha sadece otuzunda.

Ve kedi gibi dokuz canlıyım.



Bu Üçüncü Sefer.

Ne lüzumsuzluk

On yılda bir imha.



Bu ne çok iplik.

Çekirdek yiyen kalabalık

İtişir içeri görmek için



Ellerimi ayaklarımı çözmelerini -

Muhteşem soyunmalar.

Baylar, bayanlar



Bunlar ellerim benim,

Bunlar dizlerim.

Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,



Ben de onlardandım, tek tip kadın işte

İlk seferinde on yaşındaydım.

Kazaydı.



İkinci seferinde istedim

Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.

Üstüstüme kapaklandım.



Tıpkı bir midye gibi.

Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları

Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan

Solucanları



Ölmek

Bir sanattır, herşey gibi.

Özellikle iyi yaparım.



Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.

Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.

Sanki gider gibi bir davete.



Bunu yapmak çok kolay bir hücrede

Ölmek ve kımıldamamak

Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi



Güneşli bir günde geri gel

Aynı yere, aynı yüze, zalim

Eğlenen çığrışlara:



'Mucize!'

İşte bu yere yıkar beni.

Ama bir bedeli var.



Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.

Kalbimi dinlemenin ----

Hakikaten çalışıyor.



Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.

Bir sözün, veya bir dokunuşun.

Ya da biraz kanımı akıtmanın.



Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.

Eee, Herr Doktor.

Eee, Herr Düşman.



Sizin eserinizim ben,

Paha biçilmez,

Altın topu bebeğinizim



Bir çığlığa eriyen

Dönüyorum ve yanıyorum.

Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.



Kül, kül -

Külü eşele bak.

Etten kemikten eser yok----



Bir kalıp sabun

Bir nişan yüzüğü

Altın bir diş.



Herr Tanrı, Herr Şeytan

Savulun

Savulun.



Küllerin arasından

Doğrulurum kızıl saçlarımla

Ve çıtır çıtır adam yerim

                                          Sylvia PLATH

13 Haziran 2010 Pazar

Ruhumu yedi kez aşağıladım

İlki, onu yükseklere ulaşmaktan kaçındığını gördüğüm zamandı;



İkincisi onu topalın önünde topallarken gördüğüm zamandı;



Üçüncüsü kolayla zor arasında seçim yapması gerekip de, kolayı seçtiği zamandı;



Dördüncüsü bir yanlış yaptığı ve kendini başkalarının yanlışlarıyla avuttuğu zamandı;



Beşincisi güçsüzlüğe sabrettiği ve sabrını güce yorduğu zamandı;



Altıncısı bir yüzün çirkinliğini hor gördüğü ve onun aslında kendi maskelerinden biri olduğunu anlamadığı zamandı;



Ve yedincisi bir övgü şarkısı söyleyip de, bunun bir erdem olduğunu sandığı zamandı
                                                                                             Cibran Halil

26 Şubat 2010 Cuma

Bardağın dolu tarafı şeffaf,boş tarafı ağır kızmızı... Ah..Ela gözlü kadınlar! Bakışlarınız çok acıtır mı? Nikotin elleriniz bağımlılık yapar mı? Bir gece yarısı,saat 3.00 Aklınız size küçük bir oyun oynar mı? Porselen tenleriniz yere çarpınca kırılır mı? Sorulardan keskin küçük ağızlarınız var mı benim gibi.. Ben'li cümlelerinizin pimini çektiğim vakit, Sen'li duraklar birikir ceplerimde. Deriden ceplerim dikilidir, Cimridir ellerim o biletlerde.. Sokaklarda 5 taş oynayan çocuklar gördüm ayak izlerimle.. Yanlarına yanaştım ve gülümsedim sessizce. Çocukların en çok bakıp da konuşamamalarını severim. Utangaç yüzleri,düşmez yüzümden. Kendime gelirim! Küçük bir kız olup konuşmamayı bilirim.

25 Şubat 2010 Perşembe

Nefes AL,Nefes VER!

Ağırım..
saydamlığın inceliğinde!
Her geceyi sabaha bağlayan yarınlardaki umut çizgisi için uyanırım,
Susuşlara kulaklarımı tıkamak için..
Koşarım..koşarım..koşarım!
Bir an'lık düşüşüm,bağladığım ağırlıktan!
Kalkarım!
Ellerim kanar,
Yüzüme sürerim.
Karanlığa savururum saçlarımı,
Geceyse Ay ışığı..
Gündüzse Güneş
Aydınlatır yüzümü.
Kimse bilmez..bilmemeli
Yüzümü.
Kendi etrafımda başım dönene kadar dönerim,
Kendine gel!melisin..
Kendinden gidişlerin terkedişlere gebe.
Ben çözülene kadar yandım..
Soğuk sular döktüm üzerime..
Dumanlara aldırma.
Bekleyişler iç çektirir bazen,,
Bazense.. büyütür.
Yaşatır..büyüdükçe yaşlanır gözlerim,
Aldırma!
Susuşlar aynam değil,kırılan cam parçalarının acıttıkları..
Soğumak marifet değil..sıcaklığı korumak sivridir.
Önlerindeki camların buğusunu sil de bir bak!
Yaşıyorum.
Kalp atışlarınla..
Yavaşlıyorum.
17 ocak 2010

3 Şubat 2010 Çarşamba

Küller..

Geceden meyilli umut kırıntılarımı topladım avuçlarımda..
Gözlerimi kapattım ve gölgeni diledim adımlarımın arkasında.
Zaman içinde uğultu doldurdu nefes alışları
Kalp atışlarım korkuttu aklımı,gözüm gölgelerde.
Adımlarım ince ve sağlam bastı kaldırımlara..
Bu sabah güneşin ucuna umutlarımı bağladım
Peşinde götürsün diye..
Avuçlarım karıncalandı,aklımdan habersiz koşturdum..
Adımlarım ilerledi..
Gölgeler geçti,
Telaşlandım!
Son kez Güneş'e baktım;
beraberinde tutuşturmuş umutlarımın
küllerini topladım.
28 Ekim 2009

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...