31 Ocak 2015 Cumartesi

Otoban

Dünden kalma Otobandan;

Yollarla ilgili yazmak şimdi asfalta bürünmüş halde, bu kelimelerin ete kemiğe bürünmüş halinden çok daha sade. Havanın ılıklığına rağmen şeritlerin dışına karlar toplanmış.
Buz bile olsa kaosu soğutmaya yetmiyor ve ateşle beslenenlere  karşı konulamıyor.
Şehri bırakıp gitmek artık içimde bir anlam barındırmıyor.
Uzun bir süre yollar İstanbul'a dönmeyecek.
Birinden uzaklaşıp kendine dönmek gibi, aynı şarkıyı tekrar dinlemek yerine plağı değiştirmeye yeltenmeli.
Cümlelerin altı kitaplarda çizilirdi.
Ekranda parmakların sayfaları hissedemezken kelimelere haksızlık edilmiyor mu.
Kendini yontmanın en kusursuz haliyle servis ederken, masanın bir bacağı çürük çıkar, sendelersin.
Ne düşecek vakittir ne de yürümeye devam edersin.
Sabitlenmek, sadece bulunduğun yere aitlenmek anlamına gelmez.
Yollara sabitlenirsin, sen hareket halindeyken etraf değişir.
Kuzeyden güneye insan değişir.

18 Ocak 2015 Pazar

Ağır çekim

Gidip gelmek rutine mi dönüştü dersiniz?
Bir kez, bir kez daha bu sefer şehrin hiç bilmediğim bir yerine alıp gidiyorum bavulumu. Bilmediğim coğrafyalarda tedirginliğim yollar olmadı çünkü zaten yollar hep vardı hayatımda.
Benim hayatıma dahil etmeye zorlandığım insanlar oldu hep, tanımadığım yabancı yüzler.. Kalabalık, insanlara yabancılaştırıyor yeterince. Yabancılar zaten yeterince çoklar etrafımızda.
Yoruluyor insan ve bu birikmiş yorgunlukta mecali kalmıyor sil baştan insan tanımaya. Kıyıdaki insanlara bağımlılık ve güven de böylece güçleniyor.
Güven demişken, nasıl da kırılgan bir kavram haline soktuk biz bunu.
Şaşırıyorum bazen gözüm kapalı güveneceğim biri an geliyor tüm ulaşımları kesiyor yollarının. Ben buna çıkmaz sokak diyorum. Adı üstünde çıkmaz, çıkmıyor çıkılmıyor işin içinden. Böylece önüne set çekiyor ve o dört yol ayrımında alternatiflerini sen belirliyorsun hayatının.
Bu seferki gidişimin dönüşünü de kestiremiyorum, aslında alıştım da kısa zamanda aklımın kurgu sınırlarını zorlayan olaylar yaşamaya.
Sadece biraz ağır çekimde yaşamak istiyorum artık, bu göçebeliğin düzeninde devam etmekten sıkıldım.
Yerleşik yaşama geçme iç güdüsü ağır basıyor.
Tüm tezatlığımla ortadayım işte!
Yeni bir başlangıç için yine yollara dökülüyorum, iz bulana aşk olsun.

16 Ocak 2015 Cuma

His

Bu gece size içinizde sizi hem huzursuz eden hem de ortaya çıktığında gözlerinizi kapatma an'larınıza denk düşen bir o kadar da çekici bir histen bahsedeceğim ;

Odanızın bir köşesinde tüm ağırlığıyla oturan bir his,
Pencere kenarlarına kadar taşınan, ayakları yere basmayan
Yıllarca gölge gibi her sokağın köşesinden takip etmiş size karışmış olan o his
Bir çok defa aklınızda bir kılıf uydurup boğazın serin sularına bırakıp kaçtığınız,
İnsan kalabalığından beslenerek ikinci plana atmaya çalıştığınız,
Mevsim ve zaman farketmeden netliğinizle flulaşan
Koku ve tat alma duyularınızla oynayarak küstahlaşan
Uykudan hemen önce kafanızda susturamadığınız
Elinizden tutup şehirler arası yolculuklar yaptıran
Çocukluğunuz gibi
Kadınlığınız
Erkekliğiniz
İçinde bulunduğunuz rollere bir basamak geriden sufle veren
Yılları saymayı bıraktığınız
Yakanıza bir tanıdık, yeri geldiğinde bir yabancı gibi yapışan
Nefret ettiğiniz
Hayal kırdığınız
Hayal kurduğunuz
Metanet ve merhametiniz
Konuşmadan iletişim frekansınız
Volümü yüksek kahkalarıyla soyutlandığınız
Bazen korkutan
O his
Hayatınızın ortalamasındaki dengesizlik
Belki de ömür boyu kurtulamayacak mıyım dedirten o his
Zamanla ters orantılı gelişen
İçinizdeki ölü toprağından bile beslenen
Müziğin asla durmayacağı bir sahneden
Bir çatı katından
Ciğerinize çektiğiniz dumandan tutun da
Kadehine dolduğunuz bardaklara, şişesini tuttuğunuz şaraplara kadar
Dün ve yarın kavramınızı içine alıp
Bir karadelik gibi büyümüyor mu?

7 Ocak 2015 Çarşamba

El Adamı





saçlarımın boynuna geçti ipek sicim
gömleğinin bir kolunu darağacı belledim
bir ucu sen
paslı makasın bir ucu
bendim
sığ yüzüne kapattığın saçlarımı
kestim
aynada yüzüm hazırladı
tel tel ayrı ayrı topladı
yalnızlığın kadınıyım
alma beni el adamı

gönlüm isterse gelirim
bitmeyen aşkla sevişirim
seyret bak uçurum dağından
dümdüzdür vadim
ruhum isterse gezinirim
dipsiz uçurumlar da
aşk düzlükte yaşanıyor
düzlük tek aşkta

aynı değil her baharın çiçeği dalı
ellerini hangi su yıkar ortalık malı
böldü sabır
çekti kopardı seni
bittin
sığ yüzüne kapattığın saçlarımı
kestim

6 Ocak 2015 Salı

Manifesto

Korkunç seslerle infilak ediyor bu yerküre
Duymuyorlar
Adımları pusulalarının ivmelerini kırmış
Savruluyorlar
Yerçekimi dediğimiz
Topuklarımıza toplanan bir aldatmaca
Hissetmiyorlar
Adalardan siren sesleri
Şehre inat yükseliyor
Ve Biz
Çatısı olan her yere ev diyoruz nasılsa
Ocaklar yerine akıllar tütüyor
Bir akşam vücudumuza vuran bu karlar
Kadar sıcak gelmiyor
Tanıdığımız insan sesleri
Kalp dediğin bir kas küre
İçinde yine insanlar doğuyor - ölüyor
Ölümsüzlüğün mü sırrını bulmuşlar
Külliyen yalan
Unutmak gibi bir şey bu
Birine türeyememek gibi
Hükmüm yok bu hikayede
Göçmek, gitmenin bağımsız hali
Simam çelişiyor aynada
Ben miyim
Bu akrebin yelkovanı
Tıkır tıkır çalışıyor işte
Aleyhine bu zamanların bekleyişi
İçimdeki çatlaktan yavaş yavaş sızan bu hissizlik
Beni bazen çimento gibi kalıplaştırıyor
Kendimi bir çatı katından aşağı bırakıyorum
Kırmak için akordlarımı
Dizlerimi silkeleyip detone başlıyorum
Ve bir gün, bir yarın daha.
Baştan sona ezberleniyor
Değirmende öğütülüyor bu roller
Doluyum, dopdoluyum
Bir telefon ahizesinde
Ses tellerinde parazit
Düşük bir voltaj gibi tedirgin
Persephone kadar öfkeliyim yeryüzüne
Tanrılar için tapınakları terkediyorum
Bir medeniyet daha kuruluyor içimde.
Ataletimi koruyorum.
Gündüzler, geceler
Ve daha niceleri
Kaybolmak için doğuyor.





4 Ocak 2015 Pazar

                                                Gri, yumuşak bir yatak üstü.
                                                   Sigaralar ve Kahveler.

Kurşun bir kalem seçilmişse yazılmak için, insanın içi biraz sallantılıdır. Yine ufacık zamanlara büyük olaylar sığdırmaya meyilli bir Kış'tayız.
Haftaya kar geliyormuş. Haftaya dediğim yarından sonra..
Bir tütsü yakmalı, tam da şuan.
Tütsü yakmak, beni biraz kalabalıklaştırıyor sanki. Tek başıma kalabildiğim an'larda içimden konuşmaktansa yazmak her zaman daha iyi hissettiriyor.
Yazmaya karşı olan hislerimse hala karışık. Eskiden bir rahatlama biçimi, kendimle kurduğum iletişimin en saf haliydi.
Hatrı sayılıdır iletişimin.
İletişimin benim hayatımda kısıtlı durakları oldu, o duraklarda her yola çıktığımda mutlaka uğrayıp yanlarında huzurla uyuyabildiğim insanlar..
Bazen yoğunluktan kafam öyle bir doluyor ki, yine kendime taştığımı farkediyorum.
Bu yontulma sürecinde oturup kendimi tanımlayabildiğim birileri, birbirimizi sakinleştirirken aralıklarla gülebildiğim o birileri.
Ne garip bir zaman diliminde yaşıyoruz diyorum. Yardım almadan hayatlarımızı idam ettiremeyecek bir kirliliğe ulaştı ortalık.
Benim gibi geçmişten hayalciyseniz orta yolu bulmak biraz zor.
Hatta garip bir ortası var bu durumun, gerçekliğin zirvesine çıkmadan kendi dünyalarımızın köşesinde kültür şoku yaşaya yaşaya öğreniyoruz.
Ben en çok hissizleşmekten korkarım,
Kendini geriye getiremez insan, zaman sadece bir yanılgı biçimi olsa da.
İkili delilik gibi bu, içimizden geldiği gibi.
Yolda, evde, vapur arkası sigarada..
Kafamın içinde kahvelerden bir deniz, biraz dağınığız ama temiz.

bir yalnızlık sesisin ah kahretsin her yerimde batmış ağrılar birden kalktım baktım ve sabah


 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...