6 Mayıs 2019 Pazartesi

tik tok tik tok

 
  Eğildi, büküldü beli bu hayatın da bir ben sendeleyerek yürüyormuşum gibi geldi uzun zaman. Koştum da doyasıya, sanki geç kalırcasına koştum. Tüm o süreklilik hissinin sahip olabileceği belirsizlikten kaçar gibi koştum.
    O akşam treni bir kez daha kaçırdım dediğim soğuk bir gündü ve yorgunluk tüm ağırlığıyla ayaklarımda toplanıyordu. Bir sigara daha yaktım, eve yalnız dönmenin verdiği histen daha farklı bir his kapladı içimi. Aklımda bir insan kaç yerinden kopar da attığı düğümler boğazına takılırsa o kadar yutkunuyordum. Sonra yatağın soğuk kısımlarını keşfe çıkıp ayaklarımı hareket ettirerek uyuyordum.

     Yine bir zaman dilimi içerisinde saati savıp günlere vurdum. Kendimi en çok kendimle vurdum. Açtım dolap kapaklarını renklerine kanmadan giyindim,beğenmedim soyundum. Çırılçıplak kaldım ne zaman olduğunu bilmediğim tüm morluklarıma dokundum, kendimi böyle kabul ettim.  Ben aslında en çok eksikliklerinizi sevmişim, tüm savaşım kendimleymiş. Yormuşum, hırpalamışım, dizlerimin üzerinde ne dizeler dinlemişim de iflah olmamışım. Bam! öyle bir an geliyor ki hislerimin boğazına halatları geçirip sıkıyorum. Hisset! bağır çağır ama hisset. Sonrası büyük bir patlama anında çınlama gibi doldu zamana,
çoğu zaman yerde yatıp can çekişirken kenardan baktım kendime.

Kaldırdım kafamı, içinde bulunduğum tüm kapalı-açık mekanlarda bunu yapmaya başladım. Bir nefeslik ara verir gibi, kendimi bunalmış hissettiğim anlarda kaldırdım kafamı yukarı 'zaman geçiyor, burada sabit değilsin, insanlar sabit değil, insanlar değişiyor ayaklarını bastığın zemin değişiyor, zaman geçiyor.'

    Zamanı hor kullanıp ne kadar insan tanımışım aslında, tanıyamadıklarım yüz yüze gelinen zamanla bir tokat gibi çarptı yüzüme. Bu dedim nasıl ittifak? Boğulmaktan korkmadan hangi okyanusta yüzmüşsünüz? Tekneler alabora!
    
     Gecenin en çok bu saatlerinde yükseliyorum. Yazı karakterimin bile değiştiği gerçeği algımın dışında kalıyor. Tuhaf bir farkındalık yakalıyorum bu kez. Aynı dili konuşan insanlar farklı mekanları tasvir ederken yoruluyorlarmış.

Yaşıyoruz işte! İçimdeki uzamın var olmayan bir boyutunda, bu eksik gerçekliğimizde sakındığım düşlerimde.

Şimdiye dönüyorum sersemlemiş halde. Duvara asılı kalmış Anafel'in varlığını bir an aklımdan çıkarmışım, mülkiyet kavramını şu an yerle bir edemiyoruz ne yazık ki, bir an önce havaya karışman gerekiyor derken içimden sana gıpta ediyorum, uçmanın en anatomik halinde..

  

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...