18 Şubat 2019 Pazartesi

  Günaydın memur bey.
Sabahları nedense kemik ağrısıyla uyanıyorum, benim için ani uyanışlar geçmiş tüm seslere kapalı bir kutu gibi yorganın altından çıkamıyorum. Çok geçmiyor 10 dakika mayışma sürem var kahvaltıyla aramda önce tek gözümü açıyorum;
yanıyor.
ışıktan gözü yanar mı insanın.
kapatıyorum sonra diğerini açıyorum böylece güne alışma sürecim böyle başlıyor. Kaseti ileri sarıyorum sonra ilk sigarayı yakıyorum aklımdaki kendimi içeriden öldürdüğüm düşüncesi buradan kilometrelerce uzakta dolap üzerindeki kutudaki kitap ismine takılıyor, aniden anımsanan şeylere tebessüm edip söndürüyorum.
 Uzun süre geçirilen mekanlarda zamanın nasıl aktığını kavrayamadığım yaştayım. Bir öğleden sonra çıkıp gidiyorum evden derinliği fazla metro istasyonunun merdivenleri bitmek bilmiyor her zamanki gibi nefes nefese iniyorum sanki kaçan metronun 4 dk aralığı hayatımdan bir şey eksiltecekmiş gibi zamanı iyi kullanmalıyım takıntıma yenik düşüyorum yine. Evde oluşan yeni dünya düzeni için zamanı iyi kullanmayı kısa zamanda kavradım artık. Metroya biniyorum bir süre geçiyor bir gariplik olmalı, durak aralarını ezberledim ve 4. durakta yeryüzüne çıkmamız gerekiyor. O an tam ters yöne gittiğimi fark ediyorum hissettiğim duyguyu da içimde bastırmaya çalışıp koşar adım merdivenler ve doğru istikamete atıyorum kendimi.
 İniyorum ve üniversiteliler dağılmış, bir nefes alıyorum aslında dağılan benim. Hava yine serin soğuğun kokusu vardır bilir misiniz büyük şehirlerde insanın burnuna burnuna gelir. Ellerim cepte bir bara giriyorum önceleri tek başıma kahve bile içmekten hoşlanmayan ben artık sabit bir noktaya takılmadan oturduğum tabure üzerinden insanlara yeni yeni karakterler verip duyduğum cümlelerle hayal gücümü birleştiriyorum. Susmaktan sesim içime kaçmış sanki bir tane daha alabilir miyim derken duyduğum sesin benim olduğuna inanmakta güçlük çekiyorum, çıkarken aldığım paketin yarısını barda bitiriyorum mezzo sopranodan dramatik altoya geçmeliyim bir süre sonra.

Sonra bu olaylar eksik yada fazla kendini zaman içinde yine tekrarlıyor.

Ben diyorum kendimi çok mu hafife almışım bunca zaman yada zaman sarmalı içinde kendime neler yapmışım böyle? Sonucuyla karşımdayım aynada gördüğüm kadını artık tanıyamıyorum anımsadığım, inandığım belli yerler kaybolmamış. Fakat beni ben yapan yerleri yontmuşum, baktığım yönü, zihnimi, tüm beklentilerimi bir köşeye atmışım da baş rolün ben olmaktan çıktığı bir hayatta ilerliyormuşum.
Metrolarda ters yönlere gidiyor, zaman kaygısıyla geçip giden zamanımı toplamaya çalışıyormuşum. Ayna karşısında gülümseme idmanı yaparken farkettim gözlerimin yanında çizgiler kaybettiğim zamanı anımsatıyor bana. O gülümsemeyi takınıp salona girdiğimde 'hoşgeldiniz' demekten yoruluyorum.

https://www.youtube.com/watch?v=AJAY64miNWk

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...