24 Aralık 2012 Pazartesi

bir tütün yakıyoruz

Yazılar da büyür,bir adama takılır peşinden gider ve gittiği her günü içine alarak büyür.Boyutsuz fakat bir o kadar da sınırsız.
 Uzayda yerçekimsiz kalabilme hissi gibiydi aslında hiç uzayda ayaklarım olmamışken. Adını ben veremedim, adam da veremedi fazlasıyla mutluluk akıyordu dudaklarımızın kenarından. Sonra o mutluluk vücudumuza bulaştı  ve derimizin üstünü kapladı. Önümüz kıştı, farkında olmadan giyinmişiz üstümüze. Şimdi ne zaman soğuk çarpsa derimin üstündeki mutluluğa bakıyorum, gözle görülür şey değil düşününce kalınlığını hissedebiliyorsun. Adamın elleri sıcak ayakları soğuk olur..ellerimizle ayaklarımızı değiş tokuş ediyoruz.
  Saçlarının içine girdim çok kez parmaklarım tarak niyetine örgüler bıraktı. Beni de kendine benzetti yaza gün çekiyoruz, kemiklerim güneşten çalmak istiyor.
Sigara kavgası yapıyoruz, bir tütün yakıyoruz. Aklımızı yakıyoruz, soğuğa inat .

6 Aralık 2012 Perşembe

  Evren,hepimizi içine almakla bazen büyük hata ettiğini düşünüyorum. Hepimizden kastım çok da büyük olmamalı. Seni bir beyin olarak kabul edersem,içinde nicelerini yönettiğin,yok ettiğin, en kötüsü hatırlatma aracı olduğun için varlığına küfredebilirim.
  Bazı bölümlerini terketsem de kaldıklarımla yaşamak senin huzur dediğin bir olay karmaşası.
Bizleriz parmaklarında oynattığın gibi mevsimlerine attığın.
Kısıtlı olsan doymuyoruz,genişsin işte sonunu bilmediğim bir yolda yürüme biçimisin. Engellerin var,kabul.
Pes etsem,yaşardım diğerleri gibi. Diğerleri dediysem her benliğin doğurduğu istenmeyen çocuk israfı.
  Bastırırz çoğu zaman,diğerlerimize bastırırız.
Taşamadığım zamanlarda çekilmez biri oluyorum,en büyük marifetim bağırmak sen,siz duyun diye değil..
Bağırmam lazım işte.
  Adımlarımı kontrol etme girişimlerine pek anlam veremiyorum Evren.
Sen ki ölçüsüz,biçimsiz.. Beni alsan, tartsan birşeye benzemeyeceğim.
 Kendi etrafımda dönüşüm gibi geçiyorsun.Yanlışım var, sen zamanı yutmuşken ben yaşlandığımı zannediyorum.
  Senin içinde kesinliği olmayan milyarlarca ihtimalden biriyim. Gerçekleşmeyen diğer ihtimallere yanılgı,bana büyük sanrılar.

25 Kasım 2012 Pazar

Saç teli yanması

  Güzel bir ayrıntıdır,birazındayken puronun küllükteki o iki saç telinin yanışı. Saatler arası sesler çalınır,kulaklar dolu doludur. Ama bazı sesler vardır sıyrılırsın o an,ayrıntı olarak dahildir hayata.
Günde kaç kere sesleniliyor ismimle yada kaç dışarı sesi duyuyorum? Yer etmiş rutinlere dönüşüyor sesler,objeler gibi.
 Seslerin yolunu tıkayamazsın, bir sesi digeriyle doldurup bastırmakta üstümüze yoktur. İstemiyorsan duymazsın lüksünü yaşayamayanlar biziz.
 Sessizliğin bile sesi olduğunu kendine uğradığında duyarsın. Yol sesi gibidir bu, alır seni çıkarır asfaltlar, sular, havalar üzerinden..
 Olduğun yere bırakır, götürür, sürükler ,dondurur.

17 Kasım 2012 Cumartesi

 Kurulan kurgular üzerine yaşıyoruz besbelli, icraatsiz ve kaygısız zaman içinde. Kimsenin kimseden yoktur bir eksiği, hepimiz yeterince fazlayız zaten şu dünyaya.
 Limanlar olmasaydı gemiler demir alamazdı.Çogu zaman kuramayız cümleleri,taşmışızdır kendimize. Anlam kaygısı yaşattıgım eksikliklerden daha fazla düşünceye sahip çıkamıyorum.
 Kurulan kurguların icraatleri geç kalmadı mı?
Eksiliyorum.

18 Ekim 2012 Perşembe

Saat kaç?

 Her pencerenin mandalları aynı yöne dönmez,sağdakine geçtiğinde solunda kalırım ve yüzünün bir taraflı profili her zaman daha iyidir.
 Zamanla algılarımızın ayarlarıyla oynarlar biz farkında olmaksızın uyuşmuş gibi davranırız,içimiz nöbetleşe birbirimizi kovalar ve bunun için konuşmak gerekmez.
 Ara bir sokakta içilen sıcak çayların demsizliğine tezat demleniriz kısıtlanan sürede,birilerimizin yetişmesi gereken yerlere taşırız bir parça, diğerimiz altını kısıp soğutmaya bırakır aklını.
 Buruşmasından korkusuz sıkıştırıveririz fikirleri geriye dönük planlarda,saati belirsiz.
Asfalt diker ayaklarımızı,eller belirsiz gözler sabit.
Saniyede bilmem kaç kırpışın ardından dakikaları,sıcak çöker,şehir çöker..biz hala yürümeye çabalarken üstelik.

29 Eylül 2012 Cumartesi

Hissizlik

 Kim olduğumdan şüphe sızdıran gecenin sonunu düşünmeye fırsat vermiyor objeler.
Objeler anlamını düşüncesizlikte buluyor anlam kaygısı taşımadan sallanıyorlar aklın bir ucundan bir bar taburesine sabit vücut denilen kimyadan.
 Adına tepki denilen ne varsa yutuluyor an içinde,hissizlik kaplıyor yerini.Dönüşümlü olarak sarıyor benliği ağır hasarlı hissizlik.Düşünceye ramak kala düş'ünden,tüm bağlantılar kopuyor.
Kendi gözünden susuz bir yangını izliyorsun,ateşe tapınmanın yok sayıldığı sorgularda.Bir bir geçiyor yenilgiler ellerinden,elleri yadırgayan kadehlere dolup taştığın boyun kırıkları ne tarafa dönsen gidemediğin yönlere yol yapıyor.
 Uzun bir yol var demiştim en başından,figürleri farklı yürüyeni aynı olan

4 Eylül 2012 Salı

Düş/Düşüş

 Bu geceye ait değilim.Söylenmemesi gereken şarkılar gibidir bazı kelimelerin cümleleri,içimde intihar ediyor bak yaşam.Pencelerinin telleri olmasa gitme isteğim bastırılamazdı.Beynimi kemiriyor bu düşünceler,uykulardan uyku beğeniyor kendine üstelik sigarayı tam da bugün bırakmışken,yıktığım sözler kurulum eksikliği.. ifadesizliğimi neye borçluyum?!
 Daha hiçbirşey görmemişliğin hiçliğinde bildiklerim.Bilmediklerim beni yavaş yavaş yerle bir ettiğinde çok geç olacak belki,nasıl da flulaşıyor yarınlar..Peki inandıklarım,inanmak istediklerim? İstemekle alışamamışlık arasında iletişim telleri kopuyor,kış yağıyor buralara.Hazırlıksızız.
 Farkettim de hiçbirşeye hazırlamamışım kendimi,dışıma çıkıyorum dönmekten korkup geri bakamıyorum. Dinlenmeden katedilen yollar gibi zaman dilimleri,neresinden kesersen kes yakıyor içimi.
 İçim demişken,içime bakmaya cesaretim yok,çektiğim folyolarla maddeleşiyorum.Bir tür uyuşturma tarzı bu soluduğum hava,is-nikotin kokan elime yüzüme bulaştırdığım koskoca bir gerçek.
 Tam da gökyüzüne asılmış üzerime yağıyor,düş'lerim kesilip düş'üşlerim başlıyor.

31 Ağustos 2012 Cuma

Oda

 Sade kahve.Huyum değildir oysa,şekeri de azaltmışım farkındasız.Yer kaygısını yitirdiğim bir zaman diliminde  dilim dilim.Fonda Ceylan Ertem söyler,ben dinlerim..
Tahammülsüz buluntuları olan bir oda,loş sarı ışığı,saçları yere bırakmışız,cameldan sonra ağır gelen winston,yine gözlerime kaçan dumanlar.Bazı huylar hiç değişmiyor,bırakamadım gitti şu inadı,gece terkedilen evleri..denize uzak.Yine kelimeler.Bitmezler.
Gerçekliği ne kadar itersem ellerimle o kadar dönüp arkamı yürürüm,koşmadan.Tanıdık insanlar var.Tanıdık insanların tanımadık yüzleri var.
 Kızgınlıklarımı toplasan beş para etmez artık,tesiri kendisinden azalan kızgınlıklar.Gecenin dünü olmaz,ses tonumda alkol var,antikacılar,cumbalar..

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Tutunduğun bir yanım çok geçmeden yalpalayıp düşer yere,diğer yanımın enkazı bırakıp koşturmasına akıl dayanmaz.Yerin süreci eksiltilmelere,içimde dolaşan sızıya dönüşüp gecemi sıkıştırıyor.Ses tellerim kesiliyor.
Hüznün sevilmeyen yanı bu olsa gerek,sevilmeyen yanım. Bir yanımı sevmeme hakkım olsa gerek.
 Kimin uykusuzluğuna sorguyum,cevapsızlığa verilmiş ceza gibi..Kendimin dışına çıkıp bakmaya korkar oldum,dışardan nasıl göründüğümün haddi hesabı yok.
Gözlerime dolma biçimine bir sonuç getiremedim.Hava kararınca düşüyor ya perdelerim,kirpiklerimin halsizliğine aldırmadan son çırpınışlara meyilli bu suskunluk.

3 Ağustos 2012 Cuma

İmlasız

Sen orda bana bir gece yarısı gibi anımsanır
Ben burda gecelere uyurken,sana yazılır

Kimi restleşmeler benliği kamçılar,acıtır
Sonrasının noktası silinir ellerden
Ben ellerimden gözlerime sürülen bir karaltı

Cümlenin sonunu çekmeden ruhun süzülür
Başından aklıma düşüren düşler

Yarının düne cüretkarlığı
Zamansızlığın ellerimizden süzülüşü

Havada alkol kokusu
Havada yağmur kurusu

Sıvıya hükmeden adam
Adamın yüzünden düşen gülümseme
Tutunuşdaki ben

Ben aklıma ramak kala
Çıldırmalar
Sakinlemeler

Yaz süresi
Yazılış evresi

Savaş öncesi

İki gezegen.

-sana bırakıyorum.
-seni bırakmıyorum.

29 Temmuz 2012 Pazar

Günbatımında hala güzel mi oralar?

vapur dumanları,
tuz kokusu,
karşının ışıkları,
Haydarpaşa'nın yanık rengi,
biliraya diye bağıran çiçekçiler,
koca kafalı martılar..

Söyle,
hala güzel mi orası?


A...Z

Diyebilirsin ki, bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin?Haklısın. Belki de çok az.. O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum…Az…

Sen de farkettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyipte yazamadığım sözlerbile o iki harfin arasında. Biri başlangıç,diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi…

Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az,hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorum, demek,seni  kendimden çok biliyorum, demektir. Belki de az her şey demektir.Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir…


                                                                                                                    Hakan Günday

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Gezegen

Yaşanmamış olanı özlemek gibi bir mevsime soyunuyorum,hafif esintili..pastel renkli.
Arnavut kaldırımlı bir sokak düşün,ara sokakları denize dökülen..üstleri sarmaşık.Düş'ün ucundan tutabildiysek,yokuş aşağı koşabiliriz.
Adımlarımız birbirine karışır belki,biz birbirimize karışırız..Gece kadar cüretkar bir gökyüzüne uzanıp dans ederiz..
Hayalkırıklarını uzaklaştırdığım ender cümlelerin yazılışı gibi yeni bir alfabe kurarız,harfsiz..

24 Temmuz 2012 Salı

Esneme beni de esneteceksin..

Günün bitmesi için isteğim eylemlerimin önüne geçiyor.Yaptıklarımdan tut yapamadıklarım bile aynı süre zarfında kendini tekrar ediyor.
Önümdeki duvar bordo biraz,penceremi yatağıma yaklaştırdım,gökyüzü için.Akşamları ne kadar güzel görünüyor tahmin edemezsin.
Rüzgar için sevinmeyi şu günlere sığdırmıyorum,hep sevinirdim içimizden geçtikçe.Sahi rüzgar gibi mi geçtik?
 Köpüklü gazozun üstündeki vapurları özlüyorum,herşey biraz tuza bandırılmış gibi.Sen çok kullanma,sonra çok dönüyor dünya.Ben yokken yanında tutunacak yer bulamama ihtimalini düşürdün aklıma,sakın düşme!
 Şimdi içimden geçirdiğim şehirlerden sadece birisinin duraklarını unutamam,bilirsin hafızam çok iyi değildir..
İki renkli duvarları olan bir odadan arda kalan rutubet kokusu gibi Karaköy-Taksim tramvayının kokusunu içime çekişim.Dönüşte hep sallanırız Galata yokuşundan,gözüm takılır,ayaklarım takılır düzensiz taşlara.Ne zaman düşecek gibi olsam kızmama izin vermez birşey bulup güldürürdün..
112'de uyuyup kalırdım ben hep,gece Boğaza bensiz bakışını kıskana kıskana..Eve çıkan yokuşta beni iktire iktire yürütürdün,İstiklal'den eve tünel yapsalar fikrim hala geçerli.
Vapurlarda yalpalamadan yürüme sanatıydı bizimki,gizli gizli içerdik sigarayı,sen önce benimkini yakmayı unutur sonra ben içmeyeceğim diye tuttururdum.Bir güzel tartışır,sonra yine sigara yakardık.Bir keresinde çayı bardağıyla birlikte denize atıp kimbilir hangi balığın kafasını kırmıştın..İçten içe gülmemek için dudaklarımı ısırdım.Sonra dayanamayıp birlikte gülmüştük..
 Ne zaman hıçkırık tutsa 'hiup'diye bir ses çıkar ya benden,korkutmaya çalışıp başaramazdın..Seni tuttuğunda niye geçmiyor diye kızarken gülmekten nefes alamazdım.
 Ne çok gülmüşüz
Postallarımızın bağcıklarıyla alıp veremediklerimiz vardı,adam dövülürdü onlarla.
Bir gece T Cetvelleriyle yaptığımız kılıç dövüşünde ben kazanmıştım,sinemada araba yarışında da..Sakız yapıştırıcılarını alıp alıp oynardım hamur gibi yüzüne gözüne yapıştırırken kızmazdın bana..
Sen hep hafıza konusunda yenerdin beni,nasıl da sindiremez sinirlenirdim..En son kavgamızdan kalan camı kırık odanın penceresine yapıştırdığın sakız yapıştırıcıları tutuyor mudur hala?
 Mahalle manavımızdan salata malzemelerimiz,Tatlıcı abinin 'gelin tatlı yedireyim çocuklar' diye seslenişi..O küçücük mutfakta ne menüler çıkardık kimbilir,sufleyi yere düşürüşünün 2.keresinde kaşlarının aldığı hal,küçük çocuklar gibi üzülüşün..annene bürünmüştüm o an.
Boy aynasının karşısında benle diş fırçalayabilmene bayılırdım,her seferinde birbirimize baktığımız an püskürtürdük macunları..
 Saçlarımın inatçı düzlüğüne karşın akşamdan örüp yatmalarımız,ben öreyim bu sefer diye kaç sefer örüşün..parmakların saçlarımda örülürdü,mayışır uykum gelirdi.
 Star Wars seanslarımızda koltuklarda uyuyup kalışım..Darth Vader'ın düştüğü hale üzülüşümüz,Shane'e sinirlenişimiz,Sam&Dean'in içimizden biri olması..Film zevklerimiz birebir uyuşmasa da dizilerimiz seneyi götürürdü.
 Tchibo'dan aldığımız her sade ve sütlü kahvelerimizde o plastiği çıkarmadığımda ağzımı yakardım sinirlenip söylenirdim bide,yedek şekerler sende karıştırıcılar bende kalsın.
Moda'daki beyaz fenerin dibinden denize atlama planlarımız soğuğa yenik düşer,yerini kayalara bırakırdı.
Yerler,zamanlar mekanların bütünü şehir! Ey İstanbul!
 Bir tek Sponge'u kıskanmazsın bilirim,uykum olur yol arkadaşım olur üstüne boşalttığın çikolatalı parfümün olur..
Bu yaz saçımdan kesmedim sana,diğerinin rengi bakırdı..şimdi şarap rengi.
Vincent şişemi sakın atma..
Sakalınla bıyığın birbirine karışmasın,bilirsin kızarım..
 Ve söz kestirmeyeceğim saçlarımı.

(Atladıklarım vardır yine de koca şehir gibiydik nasıl sığdırmaya çalışıyorsam..hafızanla doldur boşlukları.Bilirsin hafızam pek iyi değildir..)



18 Temmuz 2012 Çarşamba

Tarçın gezegeni

gökteyim,gökte bir yerlerde
kumu çakılı başka bir gezegendeyim
her şey çok karanlık
ve tarçın tozları var ellerimde
ellerim yüzünde


14 Temmuz 2012 Cumartesi

Sun

Modern zamanların hissizliğine tepki gibi soyuyorsun düşünceleri..Üstü kapatılmış bir kül tablasının son duman sızıntıları gibi sızıyorsun ruhuma.Gece fısıltıları sabah uyanışları peşi sıra sürüklüyorsun..
Saçlarını saçlarıma bağlasan durduğumuz doğrultu yön tezatlığı gözetmeksizin çemberinde döneriz. Zaman, kalıntılarını toplasam tekil konuşup çoğul dökülüyorum,toplanmayı savurmuş kimin umrunda.
Tutunsam gecenin ucundan gökyüzü yüzüme sarkar,ben aşağıya

3 Temmuz 2012 Salı

Tomorrow will take us away

Yarınların ne zaman geleceği hesabına düşmeden yaşıyorum.. hani bazı şarkıları dinlemeye cesaretiniz olmaz,götürür kaybeder içinde.
Bazı parçalar O'dur.
Kırdım cesaretsizliğimi ve çıktım yolculuğa
Duraksız yolların hanları olmaz.
Gecenin hükmettiği yol  uzun ve engebeli..sonu görünmeyen yolculuğun aydınlatıcısı olsun,bu gece tam da Dolunay.
İçinde yaşadığımız şehir yığıntısından sıyrılıp bir bina seç kendine ve çıkabildiğin kadar çık yükseğe Ay'a bak,başka bir şehrin yığınları içerisinde ben de bakıyor olacağım..
Düşünceleri kıran bir gecenin sabahı nasıl olur bilemem ama farklı şehirlerin gökyüzü birdir.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

1 Temmuz 2012 Pazar

Kontrol/süz

Günler fazlasıyla uzun.Duvarlar da öyle.Düşünceye geçit vermeyen aklın duvarları sağlamdır.Yankı yapar.
 Ses,görüntü telaşı olmayan bir yanılsamaya dönüşebilir.Ses,duyulmadığı zaman hafızadan düşer.
 Aynı cümleyi iki kez okuduğunun farkına vardığında diğerlerini silkelersin.
Zeminler aşağı düşüşleri engelliyor gibi görünse de nereye bastığının farkına varmanla yeraltına asılı kalmak arasında köprü kurar.
Zırhın gölgeye düştüğü geceler uzun olur,kelime beklersin.
Kelimeler durağan olsaydı imla işaretleri yokolurdu.

26 Haziran 2012 Salı

Kendimin Eleştirisi

 Doğruluk kavramının göreceliliğine sağlam bir yumruk attım,döndü suratıma patladı.Nasıl davranabileceğimi sorgulamadan davrandığım yetmezmiş gibi yaşama payımı geçip düşünsel duygusallığı tavana vurdurdum. Dizginlediğim kelimelere inat Dur diyebilseydim zihnime  fişim çekilecekti.
 Şimdi mantığımı güzelce buruşturup attığıma duygularım, uğruna kırdıklarımın, vicdan'sızlık an'larımdan tutun kendimle baş başa kaldığım zamanlar silsilesinde benliğime yerleşen silüete dair özrü kabahatinden büyük yaşıyorum. Sonuç olarak kendi kendimin cezasıyım. Tüm bunlara rağmen biri prangalar vuruyorsa kelimelerine parmaklarımı hissetmemek uğruna yazarım!
Kendimden korktum bölünmelerime adsızlık giydirişe değil.
 Yola çıkmışsan çoktan gitmişsindir.

19 Haziran 2012 Salı

saçlar uçmaya engel değil

Zaman ya işte kulaklarımdan fışkıracak kadar çok hissediyorum.Düşüncenin tutunacak bir kenarını bulduğum vakit düşme korkusunu biraz daha uzatmak için kaydırıyorum gözlerimi.Ellerinle tutunamayacağın şeyler vardır.Şehir üstünden atar bazen,susarsın..Tek başıma yürüme tedirginliğimi yaşatan sokaklar olmadı hiç,herkimselik kol geziyordu ortalıkta.Ortalığın fişini gece çeksek sabaha güneşi kesemeyen pencereler yapılmıştı.Yaşadığın odayı çatıya çıkarıp tavanına fırlattığım şişelerle büyükçe bir delik açmak isterdim gökyüzüne yol yaparcasına.Elimden gelse omuz çukuruna şarap döküp içerdim.
 Sen belki benim ses tellerimi kesmek isterdin,susuyorsam bir işe yaramalı diye..oysa konuştuğumda kulakların uyuşurdu,gözlerin dökülecek diye bir nefes molası alırdık.
 Alır mıydık sahi?

10 Haziran 2012 Pazar

Kaç imla hatası yapıp sildiysem artık

Kendimden yararlanmanın en verimli halinde olduğunu düşündüğüm zaman materyallerin bastırma hislerinde tatmin olamıyorum.Hani adım atarsın da yer altından kayar gibi olur ya,sürekli susama hissi gibi..bir de parmaklarımın parmaklarınla buluşması gibi farklı bir boyut kazandırabiliyorum zamana.
 İşte o an donuyor,farkında mısın bilmem.Çok fazla örnek verme isteğimin bağlamından tut,baktığım yerlerin dipsiz kılınışı görünümü beni alıp götüren.
 Sen hiç kendini giderken farkettin mi,olur ya saçlarının ucuna tutunmak istesem,düşme korkusu diye adlandırılan benim için güzel anlamlar kazandıran.
 Oturduğun zeminden bağımsız ayaklanmalar içinde koştuğumu hissettiğim an'da insanları ve zamanı kaybetme yeteneğimi geliştirmiş buldum kendimi.Kendime yönelik gözlemlerim bunlarla da kalmadı,içini işleyen bir parça duyarsın melodilerin akışına kaptırılmış bir coşku fırtınası kopar,savurur seni adlandırılmamış kıyına.
  Kıyıma köşeme süzülen bakışların ötesindeydin be adam,parça gibi,hareket gibi,dokunuş gibi..gülümsercesine aktın.

4 Haziran 2012 Pazartesi

The Bard's Song

 Kendimin itirafını O'na ettiğimde hafızasından sildiği süreç içinde sıkıştım.Şimdi geriye sarıyor olsa tüm adımlar,durduğum yerden sonrasına dair belirtiler verilmiyor.Sözün açıklığının üstünde başımı saran düşünceleri süzgeçsiz akıttığım beynin aforizmaları çerçevesinde mekik atıyorum.Yazının tura turanın yazı gelebileceği ihtimalini gözden çıkarma girişimleri benimkisi.
 Korkuların pimini erken çekersem daha uzağa fırlatabilirim,bu da benim düşünüş şeklim olsun.Tut ki parmaklarım dolandı şimdiye kadar sağ çıkmam mucize olsaydı..mucizelere inanmam!
 Beklentilerimin alt katmanlarındaki fay çatlakları hislerimi sarssa da vazgeçemediklerim arasında tanınmaya yüz tutmuş olanı saklarım.Saklamayı pek beceremesem de harflerin birleşimi retinana kazınabilir.
Tekil şahısları bırakıp,
 Şimdi ekrana öylece bakıp silinenlerden sandık içi bir parça hazırlasam ancak böyle güzel olurdu;




1 Mayıs 2012 Salı

Ahenk olsun adı



 Bir yerde sabitsindir..bazı yüzler fludur ve an'lar canlanır,içinden koşan şeylere inat sabitsindir.
Fluluk aklına geldiği anda koşmak istersin,yorgunluk kavramını yitirirsin.
 Hareket etme isteğin seni özgür kılmadığı gibi tutsaklıktan bir o kadar korkarsın.Bu yüzden hep gidersin.
Götürürsün yanında bir el,bir an,bir görüntü..
 Nereye gittiğini bilmeden hareket etmek bazen çekici gelir,sürelerce gidersin ki zaman kavramın sürelerini yutar.
 Belirsizlik başını kaldırdığında hep o yolun sonunda olacaktır,bu yolda hareket edip senle gelen Ay misali paralelliğin ta kendisidir oysa,
Ve
 belirsizlik bazen boğazına tıkanır,nefesini ister.Vermezsin!

26 Nisan 2012 Perşembe

Atkısı boynundan uçup giden kadın


"Safam olsun, yok olana kadar yazarak kusacak, anlayana tripler anlatacak, param olursa burnuma çiçek dövmesi bile yaptırıp çiçeği burnunda yazar dedirtecek, düşmana inat intiharımı erteleyecek uzay boşluğunda hacim kaplayacak, deliliğime eroine değil, genlerime borçlu olduğumu ıspatlayacak, toplumsal bir çıkıntıyım."

Kanat Güner

14 Nisan 2012 Cumartesi

Herkesin kırıkları kendine kadar olsa benimkinden sana borç yok.
Aramızda duyguların lafı mı olur.
Bazen sonda söyleyeceklerimi başta söylüyormuşum.. garip dimi?
Büyük umutların sessizliği acıtır*


Tek fincan,iki sandalye
Ve parça;
https://vimeo.com/24750213
Olur ya ;
 bir gemi görürsün,
 güneş olmaz belki
 denize gümüş düşer
 eski bir bank değil de ayaklarının üstündesindir
 tütün kokar parmakların,yıkık dökük çerçeveli bulutların
 aldırma boğaz gemileri çabuk yutar.
 http://fizy.com/#s/1ge7gs



30 Mart 2012 Cuma

Mülkiyetsiz

 Düz zeminler..Yorulmaktan yürünülen yolların hanları olmaz.Bazen görmezden geliriz,insanlar kalabalık caddelerin vazgeçilmez figürleridir.Kalabalığın içini boşaltırsam insanlar caddelerde kalır.
 Orada olmayı gereksiz kılan mesafeler vardır.Gözde büyümeyen sanrılar tadında.
Düşünce suya benzemez.
 Zihnin tatlandırdığı hayallerin sınırını çizemezsin ve ben istediğim yere giderim.Odak noktaları gitmelerin yer aldığı değil,zaman içinde şekillenen hareketlerdir.Hareketlerinin ucunu kırabilirsin.Değişimlere maruz kalanlar marifet sayılan devinimler içinde kaybolurlar.
 Kaybolmanın yaratılışında büyük rol oynar aklın.Kaybetmez aslında.Reddettiklerini saklarsın.İçinde söndüremediğin oluşumlar gibi kendi tekrarından öteye gidemez insan,üst üste katlananlar çabuk yıkılır.
 'Ben' merkezli hareketlerin yalnızlığı  ithafı durumu hafifletmese de rengini değiştirir.
Griyizdir bazen.
Gri sadece renk değildir
Soluk gibidir.Farkında olmaksızın.



26 Mart 2012 Pazartesi

inatsız bulut


Az kalsın tutunacaktın köpüklere söneceğini bile bile..bazen rengine aldanıyor seslerin insan.Görmeden bile bile..Tut ki tuz kokan kıyılara ayakkabılarımızı ardımıza bakmadan terkedip kaçsak bile yarının çıplaklığı ayaklarımıza dolanacaktı..Bile bile koştuk! Durmadan..bile bile

21 Şubat 2012 Salı

Son'un başlangıcı

Bir sabah kalkarsınız..
     Düşüşüncelerdeki ayaklanmaların devrime yönelmesine ramak kala..
Güneş doğar.
    Susmaları aşar çakılan çakmaklar..havaya savrulmuş küller.
Hangi cümlenin sonundan düşersek düşelim dipten bakıyoruz hayata..
    Tekil şahısların fiiline eklenen sahiplik ekiydik belki de.
Belki hiç olmayacak hayatlardan geçtik..
     Yırt düşüncelerini,yeniden yazıl yarınlara.


15 Şubat 2012 Çarşamba

..

     Başucundaki abajürü biraz kısmıştı. Odanın içini aydınlatan bilgisayar ekranıydı.. Daha yatmadan 'Bilgisayarın bağrıyor..'demişti. Bense düz zeminlerde tutamazdım. Uyusun diye iyice kıstığım müziğin sesini bastırdı hıçkırığı.. Yerimden fırladım.. O anda zihni kaynıyor sadece sarılmamı bekliyordu . O, karşımda çaresiz kaldığı zamanlarda saçlarımı kesiyorlarmış gibi hissederdim. Yüzüme kitlenen gözlerine bakıp dökmesini söyledim içini.. içini toplayıp içimden saracaktım.. Parmaklarım ıslandı.
     Her burnundan süzülen sıvının kan olması ihtimaline korkuyla dinledim, vücudum kasılıyor yerli yersiz titremeler geçiriyordum, dayanamadım. Siz hiç bilir misiniz sarılarak birbirinin omzuna yaşlar süzmenin duygusunu?
Tüm şefkatiyle saçlarımı okşuyordu parmakları, parmaklarındaki güveni sürüyordu saçlarıma..
    Hıçkırmaktan kaç kelime yuttuğumu hatırlamıyorum ama sadece konuşmamı istiyordu. Kitlendiğim an'ların telafisini yapamazdı gece.
Konuşamadım..
     2 ihtimal var demişti..Zamana inat yaşayacaktık belkide,ya da zamanla yaşanacak olanları öldürecektik.  Ki kimse katil olamazdı.
Aklımızdakileri sorgulamaya kalkışıp yüzyüze baktığımız anlarda nöbetler geçiriyorduk şüphesiz.
Sadece baktık..
    '- Bana git de,gideyim o zaman!' nasıl hissettiriyorsa kalmaya, hücrelerime kadar sımsıkı sarıldı.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Özgürlüğün ne haddine?

 Gücenmeli mi geceye günü doğurduğu için? Işıksızlığa inat aydınlatmalı mı düşünceleri..Hangi harfe bassan sonu bana dökülür müydü..Sessiz hecelerin şifreleridir ya cümleler 'Bir insanı cümlelerinden başlamalı tanımaya..'
 Şehrin büyüklüğüne nazaran yürümeye devam ettiğim günbatımlarına hayranlıkla bakışım bakıra bağlanan bir parça gökyüzü..ki nefes alabildiğim.
 Dayanamaz..bazı An'lara flu düşer insan.
Hazmı uzun nefesler çeker başından aşağı..aralarda mola verilerek bakılan ortak bir gökyüzüne yakışmıştır gece.
 Diyaframım olmasa organlarım dökülecekti daldığım yerlere.Devrik cümlelerin vagonlarına sığdırabilsem aitliğimi..En son sen sevinecektin belki..özgürlüğün ne haddine? 

  

29 Ocak 2012 Pazar

Nasılsa..

Hangi şeritten gidersek gidelim ışıklara takılıyoruz nasılsa. Nasılsa hayat her gece,bizi başka küvetlerde boğuyor..Nasılsa hayat her gece bizi başka küvezinde büyütüyor..Genzimden geçiyor bu bıçaklar..bu alçaklar gün boyu.
Hangi akşam sana gelecek olsam ayaklarım kesiliyor başımdan aşağı..Yaşımdan aşağı yaşlar iniyor,bir yaş daha yaşlanıyorum..
Dünya alaşağı..Gök alaşağı ne farkeder?

25 Ocak 2012 Çarşamba

Yollar

Eksik ayaklanmaların eşliğinde bastırdım kendimi..Bastıramadığım an'ların sonrasını düşünmeme ihtimallerinden doğuyordum.Bencildim senin kadar..
Zamanın dönemeçlerinde bir soluk gerideydik..sondan yada baştan nereden baktığımız da mühim değildi.Ruh izlerini tanıyan ellerime inat gidersin ya,ardından bakmaya bir ayraç bırakırdın yollara.
Düşüncelerimi ele geçirebilme yeteneğinden korktuğum gecelerde sen hep bir sigara yakarsın dumanında beni görebilmek için..biraz kafeinle eşlik ederim sana.
Farklı yollardan günbatımına doğru yürümeye sözleşmiş gibi paralel yaşıyoruz, ne şehrimizin sınırları belli ne zamanlar..Düne iliştirdiklerimi yarınlardan eksiltiyorum,birşeyler tamamlanmıyor böylece.
Kafamda kurduğum o ütopyamın,içerisine soktuğum karakterlerinden tut..sahip çıktığım duyguların,hayallerimizin gerçek olamayacağını bile bile peşini bırakmama durumudur öğrenilmiş çaresizlik.
Farkındayız..
 yollara düştük,tek başımıza yollara..


11 Ocak 2012 Çarşamba

Özgürlük,parmaklarımın ucundan düşen harflerde..

Ben..rüzgarları sevdim,uçma hissi veriyordu.. saçlarım sebebiydi. Ben geceyi sevdim sessizliğime eşlik edip hayallerimi ayaklandırırdı..içimden bir yer ayırırdım sana. Ziyaretleri sevmeyen şarkıların sonunda sen konaklardın,uykusuzluğundan habersiz kapardın gözlerini..
Bir sigara yakardın belki balkonsuz evlerin perde aralarında. Bazı şaraplarımın kadehi olurdun sana dolup taşardım.
Basamakları çürümüş  merdivenlerin tavan aralarına çıkan sonundaki yerden ses gibi,boğazımda düğümlenirken..
Aynı şarkıyı tekrar tekrar dinlemek gibisin.




                http://www.youtube.com/watch?v=lAbdeT-lOik&feature=related

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...