30 Ekim 2014 Perşembe

  Bir serüvenden bahsetmek gerekirse,  kendimden yola çıkarak öze doğru ve doğrudan yaptığım yolculuktur.
Zaman ve olguların yerle bir olduğu, Tin'sel bir oluşumdan ibaret olduğumuzu kabullenerek, bedenimden soyunmak olur.
  İçinde bulunduğum 'şimdiki' an sadece yarına bir köprü görevi üstlenir. Geçmişle gelecek arasındaki bağlantıyı yok etmeye yönelik 'şimdi'yi yaşarsınız.
  Tin'sel çakışmalar hayatımızın bazı an'larına yerleşmiş geometrik formlara benzerler. Alanlarını işgal edersem şekil değiştirmeye müsait bir forma yada algıma göre tepkilenen soyutluğa bürünürler.
  Zamanımda oturduğu yerde çukur açanların çekip gitmesi demek, kendi çukurlarına düşmem için oluşturulan zeminsel çelişkiden farklı değildir. Gitmek, kandırır ve oluşumuna hiçbir algım izin vermez.
  Böylece bedenleri akışkan, ruhları sabit kalır çukurlarımda.

26 Ekim 2014 Pazar

Faust






“Ruhun içine sarıldığı,
Kendini beğenmişliği kahrolsun.
Duyularımızı bırakmayan görünüşün,
Körleştiriciliği kahrolsun!
Kahrolsun düşlerin ikiyüzlülüğü,
Ünümüz ve adımızın sözde kalıcılığı!
Kahrolsun yaltaklanan mal ve mülk,
Kadın, çocuk, hizmetçi ve kul!
Kahrolsun, hazineler vaat ederek,
Akıl almaz şeyler yaptıran,
Ya da tembel bir zevk için,
Yastığımızı hazırlayan Para Tanrısı!
Üzümlerin uyuşturan sıvısı kahrolsun!
En yüksek aşk, umut, inanç,
Her şeyden önce sabır kahrolsun!“


Ben benim olan turuncu bir havadan bahsetmeliyim sana,
İki apartman arası mısır tarlası, arkasında bir köy, arkasında Toroslar
Geçmişlerin ileri sarılması için sırt arkası yürünür mü hiç?
İplerini kestik köprülerin, alıp veremediğim yok denizlerle.
Sana ayaklarımın altından ufalanan kaya tuzları gönderebilirim sarı bir zarfın içinde
Hangi ismimi kullanacağıma karar veremeden postacılar da gider bu memleketten,
Ben dönerim.
Tüm yersiz buluşmaların yerli şehrinde, bütün o ayaklanmalara şahit gecelere dem vurur gibi
Tükettiklerimiz, tükenişlerimiz için hayıflanırdık
Gülmek de bir tür hesaplaşma biçimiydi.
Sabahlar talihsiz bir günün başlangıcı için keskin olur,
Sabahlardan giderdim
Gecelere süratle koşmamızın bir nedeni olmalı derdim
Gözlerimi devireceğim yere, sesin devrilirdi
Bardaktan sesini kaldırmanın bir yolu yoktu.
Kendimden kaçıp sana gelirdim
Bilirsin kendimle başa çıkmak harcım değil, senin hiç değil.

11 Ekim 2014 Cumartesi

Güneye indiler kaç yıl olduğunu tam anlamıyla hatırlayamayacak yaştaydılar. Sigarasını bile söndüremeden kadın, karşılaştı adamla. Sakin bir masaya ilişti gözleri şaşırdılar hallerine.
Masa, denizden birkaç metreyle sıyrılmış köşede iki kişilik.
                                                                       - - -
Boş duruyordu, oturdular.
Kişilikler, kişilikleri.. tam da bu esnada şizofreninin hangi  safhasında olduklarını hesaplamaya çalışıp, pes ettiler.
Balıklar ekmekleri bitirene kadar devam etti konuşma. Aralıklarla güldü adam kadına, ağız kemikleri birbirine bağlı gibi birinin gülüşü diğerine bulaştı.
Etraf kalabalıklaşsın istemiyorlardı, yeterince kalabalıktılar kendi içlerinde. Masadan kalktılar,
                                                                         - - -
 Bu şehirde yerler birbirine hep yakın, kendileri gibi tüm kişiliklerinden sıyrılmış kendileri gibi biraz mahçup.
Güneş sistemini akıllarının ucunda döndürüp durdular, zamanla ilerleyen yıllar gibi büyümüşlerdi.
                                                                         - - -
 Adam arabayı çalıştıramadı, indi arabadan ön kapağı açtı. Güldü kadın, sisli bir yayla yolunda buldu kendini en fazla iki metre kadar görebiliyordu önünü.
Tekrar bugüne döndü.
Arabaya binip şehir ışıklarının aydınlattığı bomboş yollardan geçtiler.
                                                                         - - -
Sahil kenarında durdu araba.
Yıllar öncesinden kalma alışkanlığı olsa gerek kayalıklara yöneldi kadın, deniz hiç bu kadar sakin olmamıştı. Yüzlerini aydınlatan ay ışığı denize ancak o kadar güzel yansıyabilirdi.
İçinden konuşuyor gibiydi, birinin yine gitmesi gerekiyordu şehirden. Bu sefer istemiyordu gitmeyi, yorulmuştu. Kadın belki de kafasından üretiyordu yanına oturan adamı. Tüm yabancı hallerinden sıyrılmış kendi gibiydi adam bu şehirde. Yıllar öncesinin insanlarına döndükleri halleriyle bulundukları zamanı yadırgayacak hale getirdiler kendilerini. İnatla iki yakalı şehre peşinden gelen küçük kadın büyümüş, terketmişti adamın döneceği şehri.
                                                                     - - -
Konuşmalar duraksayarak, aksayarak devam etti.
Mahçuptular.. en çok da kendilerine.
                                                                     - - -
 Uzun zaman olmuştu aynı denize bakmayalı, güneyi bu kadar özleyecekleri ikisinin de aklına gelmemişti.
Zaman yine daralıyordu, kadını evine bırakmak için yola çıktı adam.
Bu sefer konuşamıyorlardı .
                                                                     - - -
Trafik ışıkları kırmızıya takılmadan , evin önünde durdu araba.
Dudağının kenarına bir buse kondurdu ve o kalabalık şehre doğru yola çıktı adam.

                                                                     ___

Yolda bir han bulup yaktı sigarasını, külünü içine attı.



 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...