26 Ekim 2014 Pazar

Ben benim olan turuncu bir havadan bahsetmeliyim sana,
İki apartman arası mısır tarlası, arkasında bir köy, arkasında Toroslar
Geçmişlerin ileri sarılması için sırt arkası yürünür mü hiç?
İplerini kestik köprülerin, alıp veremediğim yok denizlerle.
Sana ayaklarımın altından ufalanan kaya tuzları gönderebilirim sarı bir zarfın içinde
Hangi ismimi kullanacağıma karar veremeden postacılar da gider bu memleketten,
Ben dönerim.
Tüm yersiz buluşmaların yerli şehrinde, bütün o ayaklanmalara şahit gecelere dem vurur gibi
Tükettiklerimiz, tükenişlerimiz için hayıflanırdık
Gülmek de bir tür hesaplaşma biçimiydi.
Sabahlar talihsiz bir günün başlangıcı için keskin olur,
Sabahlardan giderdim
Gecelere süratle koşmamızın bir nedeni olmalı derdim
Gözlerimi devireceğim yere, sesin devrilirdi
Bardaktan sesini kaldırmanın bir yolu yoktu.
Kendimden kaçıp sana gelirdim
Bilirsin kendimle başa çıkmak harcım değil, senin hiç değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...