21 Ocak 2020 Salı

Bacalardan Semt Analizi

  Çakmak taşı değiştirmede ustalaşamadım henüz. Aksamının çalışmaması parmaklarıma ket vuruyor.
Günlük rutinlerin içine ne kadar çekilirsem bir o kadar yetişemiyorum. Her şeyi bir kenarı bırakıp odaklanmak kolay olmuyor. Mevcut durumu avantaja çevirdiğim bu hayatın yeni düzenini kurmak için zamana sahip olduğumu fark etmek zamana katlanılabilir kılıyor. İçinde durduğum her zamanın bir durağı var, bazen durmanın hırpalayıcı yönünü durakların akıcılığına bırakıyorum.
   Geceyle gündüzü yerinde yaşayanlar, bedenin yorgunluğuna aldırmaksızın sürdürülebilir hayat projelerinde yeniden yaratılıyorlar.
Bizler zamanın duraklarında yaratılan ve yaratıcı olarak ikiye ayrılıyoruz;
Yaratılmış olanlarımız hayatlarının kırsallığı içindeki rolünü benimseyip yaratıcılarını memnun ederken biraz daha ufalanıyor. Öte yandan zaman içerisinde yeni duraklar kuruluyor. Burada yaratıcı olanlarımız kendi metropollerini oluşturup küçük huzursuz tanrılar gibi modern zamanların tüketiminden şikayet ediyorlar. İki türlüsünün de mümkün olmadığı bir hayatı kim düşleyebilir?
  Bir akşamüstü yaşadığım sokağın köşe başını döndüğümde yerli yerinde duran apartmanların tanıdıklığına öfkelendiğimi hissediyor fakat yine de aynı dükkanlara uğruyorum. Eve dönüşlerde farklı sokakları kullanıp rutini kandırıyorum. Sabahları uyandığımda balkonsuz salonun penceresinden aşağıdaki çöp kovasını isabet ettirmeye çalışmak kadar komik bir çaba bu.
  Hayatımın farklı bir diliminden capcanlı uzayan saçlarıma alışmaya çalışırken bu dilimde çekimleri hızlandırılmış bir kesitin içindeyim sanki.
Önceden uzun uzun etkisini hissettiren zamanı bu evrede algılayamıyorum. Böyle hissetmek beni hafifletiyor. Akıyor ,esiyor ,uçuyor, doğuyor ve tükeniyor.
   
Bir süre önce gözlemlediğim geceden örnekle;
                -Daldığım boşluk görme biçimiyle derinleşiyordu. Sahiden ne görebilirdi insan?   
                  Gecenin ayazı baktığım karşı pencerenin yansımasında kaç boyut değiştiriyordu.-

Şimdi an'ları yakalamaktan bahsetmeliyim belki de.. Kalabalık arasında yürürken beni düşünmeye iten an'lar yakalayıp kendime döner ve içimde yaşayabilirdim, şimdinin tezatlığında sakin yerlerde kendime ulaşmaya bile zorlanıyorum.
Notasına karıştığım bir müzik duyamıyorum, katmanları oluşmuş yeraltının ulaşmaya zorlanıyorum.
  Bir sesim olmalı! 
Sesim çıktığı kadar denize karşı bağırdığım iki kişilik diyalogda beslediğim sakinlik infilak ediyor, soyulan kabuklarımın ardından yeni bir deriyle yenilendiğimi hissediyorum. İçimi köhneleştiren gürültülü sessizlik sanki içimden lav olup taşmış gibi, sıcak akışkan ve yeni kabuklara gebe.

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...