21 Ekim 2015 Çarşamba


dünyanın bütün sabahlarına açılıyor balkonun kapısı. telaşsız çiseliyor yağmur, karalamasız beton bir zeminde toplanıyorlar. kulağımda sonbahar sesleri.
köşeleri seven kedileri var arka bahçenin, kırmızıdan sandalyesi.
sen eski paris mahallesinden geçiyorsun sabahları, akşam yine aynı yoldan elinde sigaran 
cumbalarına üflüyorsun evlerin, geniş omuzlarından.
evin kapısı açılıyor, bırakıyoruz dünyanın derdini sokakta.
nasılsa lambamız yanıyor biz yaşadıkça.

20 Ekim 2015 Salı

Ev



girişi rutubet kokan bir apartman. rutubet kokusunu hep sevmişimdir. sanırım anahtarlarla 
aram pek iyi değil neyse ki sokak lambaları var. iki odalı evin en güzel yerindeyim. 
dış kapısında mutsuzluk içeri giremez yazıyor mesela. zaman tutuşmuş. içeri girdiğimde
huzur kokuyor ev kokuyor sonra ben nasılsa sarhoş oluyorum.
sen oluyorum, uyku oluyorum, sabah oluyorum. parmak uçlarına değdikçe güçleniyorum.


3 Ekim 2015 Cumartesi

russian dance

                        


gökyüzü derinliklerinin görülmesini ister ve bunu şimşeklerle anımsatır.
tüm bağlamlar, orantılar ve köşelerden taşan hesapsız yazgılar bir yörüngede toplanmış dönmekteler.
bu gezegenin rengini sadece en içine ulaşmayı başaran görebilmiştir.
yörüngesine girdiği vakit dönüşüm başlamış ve yaşanması gereken tüm yıkıcı ve yapıcı sarsıntılarını yeryüzüne indirmiştir.
en derinde yer çekimi kaygısı olmaksızın ilk doğulan haliyle dans edilmiş odanın tüm renkli perdeleri sarmıştır etrafı gökyüzü hiç bu kadar net olmamıştır.
kendi eksenleri etrafında dönenler tek bir yörüngeye sahip olduklarını anladılar, biri uzaklaşsa diğeri kendine kapanıyor.
büyük bir çarpışma sonrası savrulsa topraklarına adımlasa zeminini cesurca, zaman çürütmeden bedenleri savrulsalar birbirlerine
ve dans sanki hiç bitmeyecekmiş gibi bir halkanın etrafında dönmeye devam ediyor.

Görme Bozukluğu

Düşünceler, sesler, görüntüler.

kendi düzensizliğimizi yarattığımız bir döngünün içinde merkezini belirsizlik olarak adlandırdığımız
bir zaman dilimindeyiz.
benimsediğimiz her bir gün, yarın olma şansını yitiriyor.
hayal kurmanın git gide bulanıklaştığı bir suyun içinde yüzmeyi öğrenmeye çalışan
kanatlılar gibiyiz.
eksiksiz bir güzellikten asla haz almadığım kadar, korkunç bir düzenin müptelası olmuş
insanlardan da haz almıyorum.
eksikliğini bildiğim ve dokunduğum her hayata dahil olabilme olasılığım kendi eksikliklerimi
sunabilme olasılığımla dengeleniyor.

ve değişim,
dipsiz bir kuyu gibi şimdilerde. zamanı geçmiş bir düşüşün ardından atılan taşlardan
yankılanan sesler kadar kayboluyor.
hala o kuyunun başında durup ses duymaya çalışmaktansa neden başını çevirip ileriye gözlerini
açmaya cesaret edemiyor insan?

insan kör olsa, kuyunun sesiyle kendini avutur mu?




 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...