9 Ekim 2020 Cuma

Tanrılara

 Metropollerde yaşamaya alışmışım şimdi burası terkedilmiş büyük bir tatil kasabası mevsimler kendini şaşırmış, o çok sevdiğim yaz tırnaklarını geçirmiş bu topraklara.

Büfedeki abla hangi sigarayı içtiğimi bilip çıkarıyor tezgaha, o kadar az insan işte. 

Vakitli vakitsiz kapı çalınca ufak bir tedirginlik alıyor içimi, tek başınalık sınırlarımda kim bekliyor 

Güneş saati var buranın denizin rengini değiştiriyor sabah öglen akşam, takıntılı bir seyirciyim terasın manzarasında. 

Onlar huzuru ararlar tenha sokaklarda, sessiz mahallerde bense şehrin kalabalığını özlüyorum. Metrolardan akıp giden insanları, kalabalık caddeleri, sahildeki çimlerde bir parsel kalmış alanları, en çok da vapurları. Bu limandan kıbrısa bir martı sürüsü olsun isterdim. Beklemeye alınmış trenler, rayların akışı..

Rutubet kokulu bir binaya girmeyeli uzun zaman olmuş, şu rutubet kokusunu çok severim.

Uçurumları da çok severim. O kadar çok uçurum var ki burada vadiyle, denizle birleşen. İçimde ufacık bir adrenalin kıpırtısı yaratan şeylere kayıtsız kalamıyorum. Yaşadığımın farkına varma istemi bu, üzüntüler de uçtur mutluluklar da bu kavramların normal dozajı bana yetmiyor.

Kimse yetinemiyor içten içe bunu biliyor normalize etmeye çalışıyoruz, ne doyumsuz varlıklarız. Hepimiz kendi hayatımızın küçük huzursuz tanrılarıyız. 


22 Eylül 2020 Salı




                     Gecenin göğsünden bir düğme daha kopardım bugün

kim bilir daha kaç şehrin tavanını izleyeceğim, 

çiçeğin yapraklarının ucu güneş yanığı

su verdim bugün.

duvarlar gri

rüzgar doluyor

kapılar çarpıyor

Sussam duymazlar.


17 Ağustos 2020 Pazartesi

Şehir

 Gün ağardı. Erkenden kalkmaların ve güneyin yoruculuğu devam ediyor. Şimdi ben doğduğum şehirde bir yabancı gibi yalnızlık çekiyorum, güneşi çok severdim soğuk şehirlerde şimdiyse gölgelerde kalıyorum . Sonsuz maviliğe penceremden bakıyorum , bir teras kadar penceresi var bu evin yağmurlar başlamadan denize ulaşmalıyım. Her gün adımlamalı kumsalı maviliğe kelimeler biçmeli. 

Gün içinde eve susuyorum kendime taşıyorum, bu sessizlik gürültülü. En çok uzun yollarda şarkı söylüyorum, uykuya inat şarkılar ve otobandaki kahveler yolculuğu

Bir sorumluluk alabildiğine günler, seneler geçiyor bense zamanda ufacık bir noktayım,  virgülüne dahil oluyorum hayatın, adımladığım her odada aynalarda durup kendime bakıyorum, kendime alışmaya çalışıyorum.

Çok sessiz, etraf sessiz kalabalıktan uzak. Şarkılar ses oluyor, şarkılar susmamalı. 

19 Mart 2020 Perşembe


Belirsizliğin hüküm sürdüğü yeni dünya düzeninde pencereden dünyaya açılan bir gün daha. tutsaklığımıza yapılan tüm güzellemeler, kaygılarımızın geçtiği tüm satırları okurken nasıl hissettiğimizi anlayabiliyorum. Her türlü senaryoyu kurgularken sadece hayatta kalmaya çalışacağımız zaman dilimine bu denli çabuk sürüklenişimiz tuhaf sadece.

sıcak bir kumsalda çıplak ayakla koşmak, hayalimin içine girip zamanın kapısını kapatmak isterdim.

tüm bunlardan sıyrılmak isterdim








21 Ocak 2020 Salı

Bacalardan Semt Analizi

  Çakmak taşı değiştirmede ustalaşamadım henüz. Aksamının çalışmaması parmaklarıma ket vuruyor.
Günlük rutinlerin içine ne kadar çekilirsem bir o kadar yetişemiyorum. Her şeyi bir kenarı bırakıp odaklanmak kolay olmuyor. Mevcut durumu avantaja çevirdiğim bu hayatın yeni düzenini kurmak için zamana sahip olduğumu fark etmek zamana katlanılabilir kılıyor. İçinde durduğum her zamanın bir durağı var, bazen durmanın hırpalayıcı yönünü durakların akıcılığına bırakıyorum.
   Geceyle gündüzü yerinde yaşayanlar, bedenin yorgunluğuna aldırmaksızın sürdürülebilir hayat projelerinde yeniden yaratılıyorlar.
Bizler zamanın duraklarında yaratılan ve yaratıcı olarak ikiye ayrılıyoruz;
Yaratılmış olanlarımız hayatlarının kırsallığı içindeki rolünü benimseyip yaratıcılarını memnun ederken biraz daha ufalanıyor. Öte yandan zaman içerisinde yeni duraklar kuruluyor. Burada yaratıcı olanlarımız kendi metropollerini oluşturup küçük huzursuz tanrılar gibi modern zamanların tüketiminden şikayet ediyorlar. İki türlüsünün de mümkün olmadığı bir hayatı kim düşleyebilir?
  Bir akşamüstü yaşadığım sokağın köşe başını döndüğümde yerli yerinde duran apartmanların tanıdıklığına öfkelendiğimi hissediyor fakat yine de aynı dükkanlara uğruyorum. Eve dönüşlerde farklı sokakları kullanıp rutini kandırıyorum. Sabahları uyandığımda balkonsuz salonun penceresinden aşağıdaki çöp kovasını isabet ettirmeye çalışmak kadar komik bir çaba bu.
  Hayatımın farklı bir diliminden capcanlı uzayan saçlarıma alışmaya çalışırken bu dilimde çekimleri hızlandırılmış bir kesitin içindeyim sanki.
Önceden uzun uzun etkisini hissettiren zamanı bu evrede algılayamıyorum. Böyle hissetmek beni hafifletiyor. Akıyor ,esiyor ,uçuyor, doğuyor ve tükeniyor.
   
Bir süre önce gözlemlediğim geceden örnekle;
                -Daldığım boşluk görme biçimiyle derinleşiyordu. Sahiden ne görebilirdi insan?   
                  Gecenin ayazı baktığım karşı pencerenin yansımasında kaç boyut değiştiriyordu.-

Şimdi an'ları yakalamaktan bahsetmeliyim belki de.. Kalabalık arasında yürürken beni düşünmeye iten an'lar yakalayıp kendime döner ve içimde yaşayabilirdim, şimdinin tezatlığında sakin yerlerde kendime ulaşmaya bile zorlanıyorum.
Notasına karıştığım bir müzik duyamıyorum, katmanları oluşmuş yeraltının ulaşmaya zorlanıyorum.
  Bir sesim olmalı! 
Sesim çıktığı kadar denize karşı bağırdığım iki kişilik diyalogda beslediğim sakinlik infilak ediyor, soyulan kabuklarımın ardından yeni bir deriyle yenilendiğimi hissediyorum. İçimi köhneleştiren gürültülü sessizlik sanki içimden lav olup taşmış gibi, sıcak akışkan ve yeni kabuklara gebe.

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...