29 Temmuz 2012 Pazar

Günbatımında hala güzel mi oralar?

vapur dumanları,
tuz kokusu,
karşının ışıkları,
Haydarpaşa'nın yanık rengi,
biliraya diye bağıran çiçekçiler,
koca kafalı martılar..

Söyle,
hala güzel mi orası?


A...Z

Diyebilirsin ki, bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin?Haklısın. Belki de çok az.. O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum…Az…

Sen de farkettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyipte yazamadığım sözlerbile o iki harfin arasında. Biri başlangıç,diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi…

Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az,hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorum, demek,seni  kendimden çok biliyorum, demektir. Belki de az her şey demektir.Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir…


                                                                                                                    Hakan Günday

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Gezegen

Yaşanmamış olanı özlemek gibi bir mevsime soyunuyorum,hafif esintili..pastel renkli.
Arnavut kaldırımlı bir sokak düşün,ara sokakları denize dökülen..üstleri sarmaşık.Düş'ün ucundan tutabildiysek,yokuş aşağı koşabiliriz.
Adımlarımız birbirine karışır belki,biz birbirimize karışırız..Gece kadar cüretkar bir gökyüzüne uzanıp dans ederiz..
Hayalkırıklarını uzaklaştırdığım ender cümlelerin yazılışı gibi yeni bir alfabe kurarız,harfsiz..

24 Temmuz 2012 Salı

Esneme beni de esneteceksin..

Günün bitmesi için isteğim eylemlerimin önüne geçiyor.Yaptıklarımdan tut yapamadıklarım bile aynı süre zarfında kendini tekrar ediyor.
Önümdeki duvar bordo biraz,penceremi yatağıma yaklaştırdım,gökyüzü için.Akşamları ne kadar güzel görünüyor tahmin edemezsin.
Rüzgar için sevinmeyi şu günlere sığdırmıyorum,hep sevinirdim içimizden geçtikçe.Sahi rüzgar gibi mi geçtik?
 Köpüklü gazozun üstündeki vapurları özlüyorum,herşey biraz tuza bandırılmış gibi.Sen çok kullanma,sonra çok dönüyor dünya.Ben yokken yanında tutunacak yer bulamama ihtimalini düşürdün aklıma,sakın düşme!
 Şimdi içimden geçirdiğim şehirlerden sadece birisinin duraklarını unutamam,bilirsin hafızam çok iyi değildir..
İki renkli duvarları olan bir odadan arda kalan rutubet kokusu gibi Karaköy-Taksim tramvayının kokusunu içime çekişim.Dönüşte hep sallanırız Galata yokuşundan,gözüm takılır,ayaklarım takılır düzensiz taşlara.Ne zaman düşecek gibi olsam kızmama izin vermez birşey bulup güldürürdün..
112'de uyuyup kalırdım ben hep,gece Boğaza bensiz bakışını kıskana kıskana..Eve çıkan yokuşta beni iktire iktire yürütürdün,İstiklal'den eve tünel yapsalar fikrim hala geçerli.
Vapurlarda yalpalamadan yürüme sanatıydı bizimki,gizli gizli içerdik sigarayı,sen önce benimkini yakmayı unutur sonra ben içmeyeceğim diye tuttururdum.Bir güzel tartışır,sonra yine sigara yakardık.Bir keresinde çayı bardağıyla birlikte denize atıp kimbilir hangi balığın kafasını kırmıştın..İçten içe gülmemek için dudaklarımı ısırdım.Sonra dayanamayıp birlikte gülmüştük..
 Ne zaman hıçkırık tutsa 'hiup'diye bir ses çıkar ya benden,korkutmaya çalışıp başaramazdın..Seni tuttuğunda niye geçmiyor diye kızarken gülmekten nefes alamazdım.
 Ne çok gülmüşüz
Postallarımızın bağcıklarıyla alıp veremediklerimiz vardı,adam dövülürdü onlarla.
Bir gece T Cetvelleriyle yaptığımız kılıç dövüşünde ben kazanmıştım,sinemada araba yarışında da..Sakız yapıştırıcılarını alıp alıp oynardım hamur gibi yüzüne gözüne yapıştırırken kızmazdın bana..
Sen hep hafıza konusunda yenerdin beni,nasıl da sindiremez sinirlenirdim..En son kavgamızdan kalan camı kırık odanın penceresine yapıştırdığın sakız yapıştırıcıları tutuyor mudur hala?
 Mahalle manavımızdan salata malzemelerimiz,Tatlıcı abinin 'gelin tatlı yedireyim çocuklar' diye seslenişi..O küçücük mutfakta ne menüler çıkardık kimbilir,sufleyi yere düşürüşünün 2.keresinde kaşlarının aldığı hal,küçük çocuklar gibi üzülüşün..annene bürünmüştüm o an.
Boy aynasının karşısında benle diş fırçalayabilmene bayılırdım,her seferinde birbirimize baktığımız an püskürtürdük macunları..
 Saçlarımın inatçı düzlüğüne karşın akşamdan örüp yatmalarımız,ben öreyim bu sefer diye kaç sefer örüşün..parmakların saçlarımda örülürdü,mayışır uykum gelirdi.
 Star Wars seanslarımızda koltuklarda uyuyup kalışım..Darth Vader'ın düştüğü hale üzülüşümüz,Shane'e sinirlenişimiz,Sam&Dean'in içimizden biri olması..Film zevklerimiz birebir uyuşmasa da dizilerimiz seneyi götürürdü.
 Tchibo'dan aldığımız her sade ve sütlü kahvelerimizde o plastiği çıkarmadığımda ağzımı yakardım sinirlenip söylenirdim bide,yedek şekerler sende karıştırıcılar bende kalsın.
Moda'daki beyaz fenerin dibinden denize atlama planlarımız soğuğa yenik düşer,yerini kayalara bırakırdı.
Yerler,zamanlar mekanların bütünü şehir! Ey İstanbul!
 Bir tek Sponge'u kıskanmazsın bilirim,uykum olur yol arkadaşım olur üstüne boşalttığın çikolatalı parfümün olur..
Bu yaz saçımdan kesmedim sana,diğerinin rengi bakırdı..şimdi şarap rengi.
Vincent şişemi sakın atma..
Sakalınla bıyığın birbirine karışmasın,bilirsin kızarım..
 Ve söz kestirmeyeceğim saçlarımı.

(Atladıklarım vardır yine de koca şehir gibiydik nasıl sığdırmaya çalışıyorsam..hafızanla doldur boşlukları.Bilirsin hafızam pek iyi değildir..)



18 Temmuz 2012 Çarşamba

Tarçın gezegeni

gökteyim,gökte bir yerlerde
kumu çakılı başka bir gezegendeyim
her şey çok karanlık
ve tarçın tozları var ellerimde
ellerim yüzünde


14 Temmuz 2012 Cumartesi

Sun

Modern zamanların hissizliğine tepki gibi soyuyorsun düşünceleri..Üstü kapatılmış bir kül tablasının son duman sızıntıları gibi sızıyorsun ruhuma.Gece fısıltıları sabah uyanışları peşi sıra sürüklüyorsun..
Saçlarını saçlarıma bağlasan durduğumuz doğrultu yön tezatlığı gözetmeksizin çemberinde döneriz. Zaman, kalıntılarını toplasam tekil konuşup çoğul dökülüyorum,toplanmayı savurmuş kimin umrunda.
Tutunsam gecenin ucundan gökyüzü yüzüme sarkar,ben aşağıya

3 Temmuz 2012 Salı

Tomorrow will take us away

Yarınların ne zaman geleceği hesabına düşmeden yaşıyorum.. hani bazı şarkıları dinlemeye cesaretiniz olmaz,götürür kaybeder içinde.
Bazı parçalar O'dur.
Kırdım cesaretsizliğimi ve çıktım yolculuğa
Duraksız yolların hanları olmaz.
Gecenin hükmettiği yol  uzun ve engebeli..sonu görünmeyen yolculuğun aydınlatıcısı olsun,bu gece tam da Dolunay.
İçinde yaşadığımız şehir yığıntısından sıyrılıp bir bina seç kendine ve çıkabildiğin kadar çık yükseğe Ay'a bak,başka bir şehrin yığınları içerisinde ben de bakıyor olacağım..
Düşünceleri kıran bir gecenin sabahı nasıl olur bilemem ama farklı şehirlerin gökyüzü birdir.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

1 Temmuz 2012 Pazar

Kontrol/süz

Günler fazlasıyla uzun.Duvarlar da öyle.Düşünceye geçit vermeyen aklın duvarları sağlamdır.Yankı yapar.
 Ses,görüntü telaşı olmayan bir yanılsamaya dönüşebilir.Ses,duyulmadığı zaman hafızadan düşer.
 Aynı cümleyi iki kez okuduğunun farkına vardığında diğerlerini silkelersin.
Zeminler aşağı düşüşleri engelliyor gibi görünse de nereye bastığının farkına varmanla yeraltına asılı kalmak arasında köprü kurar.
Zırhın gölgeye düştüğü geceler uzun olur,kelime beklersin.
Kelimeler durağan olsaydı imla işaretleri yokolurdu.

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...