Günün bitmesi için isteğim eylemlerimin önüne geçiyor.Yaptıklarımdan tut yapamadıklarım bile aynı süre zarfında kendini tekrar ediyor.
Önümdeki duvar bordo biraz,penceremi yatağıma yaklaştırdım,gökyüzü için.Akşamları ne kadar güzel görünüyor tahmin edemezsin.
Rüzgar için sevinmeyi şu günlere sığdırmıyorum,hep sevinirdim içimizden geçtikçe.Sahi rüzgar gibi mi geçtik?
Köpüklü gazozun üstündeki vapurları özlüyorum,herşey biraz tuza bandırılmış gibi.Sen çok kullanma,sonra çok dönüyor dünya.Ben yokken yanında tutunacak yer bulamama ihtimalini düşürdün aklıma,sakın düşme!
Şimdi içimden geçirdiğim şehirlerden sadece birisinin duraklarını unutamam,bilirsin hafızam çok iyi değildir..
İki renkli duvarları olan bir odadan arda kalan rutubet kokusu gibi Karaköy-Taksim tramvayının kokusunu içime çekişim.Dönüşte hep sallanırız Galata yokuşundan,gözüm takılır,ayaklarım takılır düzensiz taşlara.Ne zaman düşecek gibi olsam kızmama izin vermez birşey bulup güldürürdün..
112'de uyuyup kalırdım ben hep,gece Boğaza bensiz bakışını kıskana kıskana..Eve çıkan yokuşta beni iktire iktire yürütürdün,İstiklal'den eve tünel yapsalar fikrim hala geçerli.
Vapurlarda yalpalamadan yürüme sanatıydı bizimki,gizli gizli içerdik sigarayı,sen önce benimkini yakmayı unutur sonra ben içmeyeceğim diye tuttururdum.Bir güzel tartışır,sonra yine sigara yakardık.Bir keresinde çayı bardağıyla birlikte denize atıp kimbilir hangi balığın kafasını kırmıştın..İçten içe gülmemek için dudaklarımı ısırdım.Sonra dayanamayıp birlikte gülmüştük..
Ne zaman hıçkırık tutsa 'hiup'diye bir ses çıkar ya benden,korkutmaya çalışıp başaramazdın..Seni tuttuğunda niye geçmiyor diye kızarken gülmekten nefes alamazdım.
Ne çok gülmüşüz
Postallarımızın bağcıklarıyla alıp veremediklerimiz vardı,adam dövülürdü onlarla.
Bir gece T Cetvelleriyle yaptığımız kılıç dövüşünde ben kazanmıştım,sinemada araba yarışında da..Sakız yapıştırıcılarını alıp alıp oynardım hamur gibi yüzüne gözüne yapıştırırken kızmazdın bana..
Sen hep hafıza konusunda yenerdin beni,nasıl da sindiremez sinirlenirdim..En son kavgamızdan kalan camı kırık odanın penceresine yapıştırdığın sakız yapıştırıcıları tutuyor mudur hala?
Mahalle manavımızdan salata malzemelerimiz,Tatlıcı abinin 'gelin tatlı yedireyim çocuklar' diye seslenişi..O küçücük mutfakta ne menüler çıkardık kimbilir,sufleyi yere düşürüşünün 2.keresinde kaşlarının aldığı hal,küçük çocuklar gibi üzülüşün..annene bürünmüştüm o an.
Boy aynasının karşısında benle diş fırçalayabilmene bayılırdım,her seferinde birbirimize baktığımız an püskürtürdük macunları..
Saçlarımın inatçı düzlüğüne karşın akşamdan örüp yatmalarımız,ben öreyim bu sefer diye kaç sefer örüşün..parmakların saçlarımda örülürdü,mayışır uykum gelirdi.
Star Wars seanslarımızda koltuklarda uyuyup kalışım..Darth Vader'ın düştüğü hale üzülüşümüz,Shane'e sinirlenişimiz,Sam&Dean'in içimizden biri olması..Film zevklerimiz birebir uyuşmasa da dizilerimiz seneyi götürürdü.
Tchibo'dan aldığımız her sade ve sütlü kahvelerimizde o plastiği çıkarmadığımda ağzımı yakardım sinirlenip söylenirdim bide,yedek şekerler sende karıştırıcılar bende kalsın.
Moda'daki beyaz fenerin dibinden denize atlama planlarımız soğuğa yenik düşer,yerini kayalara bırakırdı.
Yerler,zamanlar mekanların bütünü şehir! Ey İstanbul!
Bir tek Sponge'u kıskanmazsın bilirim,uykum olur yol arkadaşım olur üstüne boşalttığın çikolatalı parfümün olur..
Bu yaz saçımdan kesmedim sana,diğerinin rengi bakırdı..şimdi şarap rengi.
Vincent şişemi sakın atma..
Sakalınla bıyığın birbirine karışmasın,bilirsin kızarım..
Ve söz kestirmeyeceğim saçlarımı.
(Atladıklarım vardır yine de koca şehir gibiydik nasıl sığdırmaya çalışıyorsam..hafızanla doldur boşlukları.Bilirsin hafızam pek iyi değildir..)