bu gözlerin büyük kentleri var
söz gelimi biraz yorgun
bir adam bir kadının kapısını vurduğu vakit
pencerelerinin önünde çiçekler açar
sabah sabah şarkılar söylenir
çatılar ısınır kahkahalar doldurur duvarları
geceler kısaldıkça yüzünde içine uzanan binlerce kilometre
o vakit yollar araç olur zaman amaçsız
kulaklarım duydukça
iştahsızlık gibi bir tat belirir ya dilinde
dilinden düşen şehrin tam orta yerinde
her şey bir unutkanlık olsa
paslı köprünün üzerinden haydarpaşa
trenler artık nasıl olsa gidemiyor diye hiçbir yere
topraklarım heyelan olmuş gidiyor
denizine karıştıkça coğrafyam daralıyor
oysa kavradığım şeyin adını bilmek demek yarınları yok sayar
kilitlendikçe kapılar ardım arkası koşmak geliyor içimden
başıboş bir kayık nasıl sürüklenirse sularda
neyi bıraksam aklımdan bir bir denize karışıyor
bir gün tutulursam kıyılarına bilirim ki o hayat olur
sen hep dersin bir şey ya vardır ya da yok arası olmaz
belirsizlik kadar hiçbir şeyden nefret etmedim şu hayatta
şimdi yarın dediğimiz de bundan ibaret
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder