Sonsuzluğun grisine uzanan gri bir gökyüzünü barındıran gözlerden çerçevesi kırılmış bir düşe bakarken sustum.
Noktamın virgüle karıştığı bir ritimden aşağı kalır bir yanım yoktu.
Şehirdi yaprakları oluşturan ,sayfalardı parmak hareketlerim.
En ağır notaların tek tek düşmesiydi satırlardan aklımın en ucra köşesine.Kimi zaman askıya alınmış bir gülüş yıkadım yüzümde.
Olmadı..kırışıklıklara uydurulmuş bir bahane.
Tını mıdır duvarları çınlatan?
Ben duyarım,sesim sessizliğime gömülür.
Sakin bir suyun,sıcağa köpürmesi gibi inatla düşlenen imge.
Baştan sona tekrarsız okunan bir yazı..
Gidip gelinen otobüs asfaltlarınınarasına sıkışmış dakikalar..
Güzel kokulu birşeyin ardından gitmek gibi,durup da bir bardak nefes dikerken kafama,aklıma kaçarsın.
O an boğulmakla,nefes alma arasında gidip gelen organlarım varlığıma küfreder.
Sakinlemişken hava,biraz daha savrulup bağlandığım kayaya koparsın diye ipimi,düşmekten sakınırım.
Hayal kurmanın git gide bulanıklaştığı bu akılda,belli belirsiz bir mürekkep sadeliğinde yazılırsın boş sayfalara.
Bu da bitti diye noktayı koymak değildir düşünce, sonun gelemeyeceği üç nokta arasında gidip gelmek...
Geçmezdi Aklımdan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder