Kiralık bir çağın misafirleriyiz. Durmak bilmeyen hırslarıyla, varoluşlarına kalıplaşmış gündeliklerini yaşam olarak nitelendiren bir toplulukta yaşıyoruz. Artık bu kabulleniş süreci azımsanacak bir boyuttan çıkmış olmalarıdır ki tek başına kabuk savunmasında kalıyor insan.
Modern yaşamlar adı altında üniformalı, beyaz yakalı idealistliğinde her geçen gün üst üste yığılışınızı bir adım geriye atarak izliyorum.
Bu bir ilerleme hareketi olamaz, tükenişe karşı geri adımlama tekniği bir nevi korunma içgüdüsüne bağlanıyor. Biz bunları anlamlandırma evresinden çok daha ileri gitmiş durumdayız. Tüm hadlerimizi ceplerimize toplayıp, fabrikasyon üretimi beyinlerin tek düşünce sistemi altında programlanmış ve uyuşmuş olduklarını kabul görüp bir virüs gibi yayılan bu kültürün hem içinde hem dışında durmaya gayret gösteriyoruz.
Karşıtını tanımadan kendi kimliğini belirleyemezsin.
Senin gibi oldugunu sandığın her birey yanıltıcı bir unsurdur.
Gerçek, her bir bireyin ayrı oldugunu salt çizgilerle çizmiştir.
Yanılsamalar da bu çağ içerisinde sadece teselliden öteye gidemez, benzerlikler farkedilir. Frekanslar ortalama anlaşma, anlaşılma düzeyine indirgendikten sonra bireysel yalnızlaşmaya bir nevi ara verilir.
Küçük molalarla kendimizi bir benzerimiz üzerinden aktarmaya başlarız. Bir süre zarfından sonra akmalıdır insan, kendine taşışlarının sonucu hiçbir yere bağlanmaz.
Sonsuz bir düzlemler ülkesi düşünün, aklımız da duygularımızın izomorfik bir yansımasıdır böylece bedenimiz metamorfik bir yapıdır.
Bana kalırsa varlığının kuşkusunu barındırmayan en kıymetli olan Ruh'tur. İstediğiniz role bürünürseniz bürünün, hangi kalıba girmek isterseniz girin idealistliği tüm dürüstlüğüyle sürdürendir.
Aklın ürettiği türden düşüncelerle yargılanamaz, elle tutulamaz.
Sezilir, bir ruha ait tüm özlerce.
Ait kılınamaz özgürlüğün kanatsız halidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder