t.w. adorno / minima moralia
༺༻
107. fargman
.Ne cherechez plus mon coeur.*
Her sosyal daveti
onarılmış yaşam için bir “açıl susam” çağrısı olarak alan ve Balzac’ın
saplantısının mirasçısı olan Proust’un bize refakat ettiği labirentlerde her
türlü ihtişamın karanlık sırları dedikoduyla açığa çıkar ve sonunda onun fazla
yakın ve özlemli bakışları altında tüm parıltısını yitirip çatlar. Ama bu
placet futile [beyhude dilek, beyhude yakarış], tarihin mahkûm ettiği ve
gereksizliğini her burjuvanın basit bir hesapla ortaya koyabileceği bir sınıfa
gösterilen bir ilgi, müsrifler üzerinde israr edilen bu saçmasapan enerji,
önemli sayılan şeylere yönelen berrak ve sağduyulu bakışınkinden çok daha ciddi
sonuçlar alır. Proust’un kendi toplumunun portresini yaparken içinde çalıştığı
çöküş çevçevesi, aslında güçlü bir toplumsal eğilimin ifadesidir . Charlus’de
Saint-Loup’da ve Swann’da kendi çöküşüyle karşılaşan şey, son şairin adını bile
bilmeyen bir sonraki kuşakta hiç olmayan şeydir. Yozlaşmanın egzantrik
psikolojisi, kitle toplumunun negatif antropolojisini de ortaya çıkarır:
Proust, bütün aşkların başına çöreklenmek üzere olan belanın alerjik bir
betimlemesini vermiştir. Burjuva çağı boyunca aşkın kısmen karşı durabildiği
mübadele ilişkisi onu tümüyle içeriyordur artık: son dolaysızlık da her
sözleşmiş çiftin bütün öbür çiftlerle kendi arasında koyduğu mesafeye kurban
düşmektedir.
Egonun kendine verdiği değer aşkı soğutur. Sadece sevmek bile daha
çok sevmek gibi görünür bu durumda ve daha çok seven kişi de hatalı duruma
düşmüş olur.
“Sevilenle ilişki,” der Proust Le Temps retrouvé’de,
“kadının iffeyle ya da uyandırdığı aşkın şehvani niteliğiyle hiç ilgisi olmayan
nedenlerle de platonik kalabilir. Âşık, aşkının aşırılığından ötürü, kavuşma
anını yeterince serinkanlı ve kayıtsız bir tavırla beklemiyordur belki de.
Durmadan ona yaklaşmaya çabalıyor, sürekli mektup yazıyor, her yerde ona
rastlamaya çalışıyordur; ama kadın onu reddedince o da umutsuzluğa kapılır. Bu
noktadan sonra artık şunun çok iyi farkındadır kadın: Sadece dostluk ya da yan
yana bulunma imkânı sunmakla bile her türlü umudu bir yana bıkarmış olan adama
öyle büyük bir mutluluk ihsan etmiş olacaktır ki, artık ona başka bir şey sunma
zahmetine girmesi de gerekmeyecektir; bu yüzden, âşığı artık onu görmemeye
katlanamaz olduğu ve ne pahasına olursa olsun savaşa son vermek istediği bir
duruma gelene kadar rahatça bekleyebileceğini de biliyordur kadın: Dayatacağı
barış anlaşmasının ilk koşulu, ilişkilerinin platonik düzlemde kalmasıdır…
Bunların hepsinin içgüdüleriyle sezmiştir kadın; âşık, arzusunu gizlemeyi daha
en baştan beri beceremediği için, o da kendini âşığına vermeme lüksünü rahatça
kaldırabileceğini pek iyi biliyordur.” Ürkek ve deneyimsiz Morel, kudretli
âşığından daha güçlüdür. “Sadece kendini vermeyi reddetmekle bile hep daha
üstün konumda kalıyordur ve onu reddedebilmesi için de sevildiğini bilmesi
belki de yeterliydi.” Balzac’ın Duchesse de Langeais’inin kişisel motifi
evrenselleşmiştir.** Her Pazar akşamı New York’a dönen binlerce otomobilin her
birinin kalitesi, içinde oturan kızın çekiciliğine denktir. – Toplumun nesnel
çözülüşü, erotik dürtünün zayıflamasında da öznel ifadesini bulur: Kendini
sürdüren monad’ları artık birbirine bağlayamamaktadır bu dürtü, sanki insanlık
da fizikçilerin patlayan evren teorisini taklit ediyordur. Sevilenin buz gibi
kayıtsızlığı – ki çoktandır kitle kültürünün adı konulmuş kurumlarından
biridir- karşılığını âşığın “doymak bilmez arzusunda” bulur. Casanova bir
kadını önyargısız olarak nitelediğinde, herhangi bir dinsel âdetin onu kendini
teslim etmekten alıkoymadığını kastediyordu; bugünse önyargısız kadın, artık
aşka inanmayan ve karşılığında daha çok alacağından emin olmaksızın herhangi
bir ililşkiye gözü bağlı duygusal yatırımlar yapmayan kadın anlamına
gelmektedir. Bütün bu hayhuyu başlattığı varsayılan cinsellik de eskiden
yoksunluğun işgal ettiği alana girerek tıpkı onun gibi sanrıya dönüşmüştür.
Yaşama düzenleri artık kendinin bilincinde olan hazza izin vermediği ve onun
yerine fizyolojik işlevleri geçirdiği için, ketlenmemiş cinselliğin kendisi de
cinsellikten arınmaktadır.
Hayır, aslında kendilerinden geçmek istemiyorlar artık;
tek istedikleri, zaten gereksiz bir gider olarak gördükleri bir harcamanın
karşılığını almak.
* – “Artık aramayın, kalbimi”: Baudelaire’in “Causerie” (“Konuşma”) şiirinden.
** – Duchesse de Langeais, Balzac’ın aynı adı taşına romanının kadın kahramanı; işlevlilik, Langeais’de soğuklukla birleşmiştir.
Resim : Edvard Munch - Consolation
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder