Normatif bilinçlerin benlikleri üzerinden kurulan ilişki diyalogları, eksiklikler üzerine kurulmuş yıkılmaya müsait bir yaşam belirtisi sergiler.
Yaşam belirtisinden bahsedecek olursak, bu normatif bilinçler her an öleceklermiş gibi davranıp başkalarından yaşam ünitesi desteği sağlamaya çalışırken, kendi hayatlarından küçük bir zaman zarfı içerisinde nefes almaya çalışırlar. Ben’ci hareketlerinin arkasında yatan pek çok neden vardır. Bunların en güçlüsü ‘ben’ bilincine ulaşmak adına karşısındaki insanın tüm yaşamsal aktivitelerine dahil olup, en ufak bir üretim frekansını yakaladığı takdirde konuçlanma sürecini de başlatmış olurlar. Kendi eksiklikleri üzerinden bir başkasından varolma çabaları aslında sömürünün en şık kılıfı altına gizlenmiştir.

Kendi başlarına birey olmanın fikri ne kadar çekici gelirse gelsin, kendilerini sürdürebilmek adına bir başkasının benliğini emmekten çekinmezler.
Nefes almak adına yarattıkları küçük zaman diliminin süresi dolmaya yakın karşı bilincin uyanmasına izin vermeden rutine indirgenmiş ritüellerinin sergilenmesi de kaçınılmazdır.
Kurdukları bu düzen içinde egemenliğin en yüksek basamaklarından bir süre sonra düşüşe geçeceklerinden habersiz ritüellerinin kaçınılmaz devir daimleriyle kendi fanuslarını geliştirmeye devam ederler.
Her gelişime açık oluşum, gelişmeye başladıktan itibaren sonlanmaya mahkumdur.
Bu, tüketim toplumu bireyinin aktivize durumunun pasivize duruma geçişine kadar geçen sürede varoluşlarını tamamlama evresi öyküsünün sonucudur.
Birey bundan sonra adını ‘boşluk’ olarak adlandırdığı bir uzamın ben’lik faaliyetlerinden uzak, varoluş sancısı çekmekte olduğu evreye girmiş bulunmaktadır.
Kendi yaşamının her evresinde başkalarında dahil olabildiği ölçüde anlamlandırdığı ben’in anılarına sığınışı bir tür kendini hatırlama bilincidir.
Aklın sırtlandığı onca yükü, bir daha asla hatırlanmayacak kadar unutmaya yeltenebilir, bir şeyi sanki daha önce hiç bilmiyormuşçasına nasıl unutabilir?
İşte asıl çürüme de burada başlamaktadır. Anılar ile dönüşüm süreci içinde sıkışıp kalan birey, geçmişle geleceğin birleştiği araf olarak da adlandırabileceğimiz aralıkta, ne geçmişle yüzleşebilir ne de geleceğe dair bir adım atabilir.
Araf aralığının ben’liğini kemirici, süreci dahilinde ben’ciliğini konuşturan tüketici haline evrilmeye devam eder.
Eskiden olduğu gibi kendi ben’ini doyurduğu üreticilerden stokladığı ben’liği erimeye başlayıp, bitişe az kala ben’ciliğinin yeni atılımıyla duygu durumunun geliştirdiği seviyede yaptığı sömürüyü bir silah olarak kullanır.
Ben’ci tetiği çekmekten çekinmez, fakat bir şeyi hesaba katmamıştır.. Bu, ‘kurşun’ geçirmez bir zırhın sömürülenin üstünde ne de güzel durduğudur.
Ne istediği yere varabilmiştir, ne de istenilen aynı yerde saymıştır.
Böylece tüketim toplumu bireyi, kendi yararttığı boşluğun dayanılmaz hazzına dair kurduğu dünyasında kendi’nden yemeye devam etmekte, ben’ciliğin doymak bilmeyen sancısıyla zamanını tüketmektedir.
Resim : Anna Parkina : Untitled 1, 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder