1 Nisan 2015 Çarşamba
t.w. adorno / minima moralia
༺༻
21. fargman
Geri alınmaz, değiştirilmez. —
Hediye verme âdetini unutuyoruz. Mübadele
ilkesinin çiğnenişinde anlamsız ve inanılması güç bir şey var; zaman zaman
çocuklar bile kuşkuyla bakıyor hediye verene, sanki hediye onlara sadece fırça ya
da sabun satmak için başvurulan bir hileymiş gibi. Bunun yerine hayır
derneklerimiz var artık, resmi lütufkârlıklarımız ve toplumun görünürdeki
yaralarını gözlerden saklamak için yaptığımız planlı çalışmalarımız var. Bu türden
örgütlü çalışmalarda insanca dürtülere yer yoktur; ve zaten bağışta her zaman
aşağılayıcı bir şey vardır: Dağıtılır, hakça bölüştürülür, kısaca onu alanı bir nesne
durumuna düşürür. Kişisel hediyenin bile, öngörülmüş bütçeye titizlikle bağlı
kalarak, karşıdaki insanı iyice tartarak ve mümkün olan en az çabayı harcayarak
gerçekleştirilen bir toplumsal işlev durumuna düştüğü, akılcı bir nezaketsizliğe
dönüştüğü söylenebilir. Vermenin asıl sevinci, alanın da sevincini hayal
edebilmekten geliyordu. Seçmek, zaman ayırmak, zahmete katlanmak, ötekini bir
özne olarak görmek demektir bu: Savrukluğun ve gelişigüzelliğin tam tersi.
İşte bunu kimse yapamıyor gibi şimdi. Olsa olsa, kendilerinin de sevebileceği şeyleri
veriyorlar, ama tabii birkaç derece daha kötüsünü. Vermenin yozlaşması, o iç
karartıcı icattan, "hediyelik eşya" diye üretilen şeylerden de anlaşılabiliyor; kişinin
ne vereceğini bilmediği çünkü aslında vermek istemediği varsayımına dayanıyor
bu yeni icat. Bu ürünler de alıcıları kadar bağlantısız. Başından beri birer
uyuşturucuydular pazarda. Verilen hediyeyi değiştirme hakkınınsa şundan başka
anlamı yok: "Al bunu, sana ait, ne istersen yap onunla, eğer hoşuna gitmediy-se
geri verip yerine başka bir şey al, benim için hiç fark etmez." Üstelik normal
hediyeler vermenin yol açtığı sıkıntılı mahcubiyetle karşılaştırıldığında,
satılabilirlik ilkesinin bu mutlaklaştırılması bile daha insanca seçeneği temsil
ediyor, çünkü hiç değilse alıcının kendi kendine bir hediye almasına imkân
veriyor - böyle bir şey hediyenin doğasına aykırı olsa bile.
Ürünleri yoksulların bile erişebileceği bir yakınlığa getiren üretim patlaması
yanında, hediye vermenin yozlaşması önemsiz, bu konuda düşünmek de
duygusallık sayılabilir. Ne var ki, bir bolluk ortamında hediye gereksizleşse bile -
üstelik, bu da bir yalandır, hem özel hem de toplumsal bir yalan, çünkü bugün bile
hayal gücümüzü biraz çalıştırmakla müthiş sevindiremeyeceğimiz hiç kimse yoktur-
insanlarda vermemenin yarattığı bir boşluk olacaktır.
Vermeyen insanın en vazgeçilmez yetileri dumura uğrar; çünkü katışıksız içselliğin
tecrit hücresinde değil, ancak dışarda, nesnelerle canlı bir temas içinde gelişebilir bu yetiler. Vermeyen insanların yaptıkları her şeyden bir soğukluk yayılır:
Gereken şefkat sözcüğü söylenmemiş, beklenen düşünceli davranış gösterilmemiştir.
Bu soğukluk, kaynaklandığı kişileri de ürpertmeye başlar sonunda.
Bütün şefkatli, iyi ilişkiler,
hatta belki de organik doğanın bir parçası olan o barışma bile, bir hediyedir.
Fazla mantıklı düşündüğü için bu yeteneğini yitiren kişi, kendini de şeyleştirir ve donar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum. Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...
-
Als wir zerfielen einst in Du und Ich Und unsere Betten standen Hier und Dort Ernannten wir ein unauffällig Wort Das sollte hei...
-
virginia,beni yaşatan ölüm meleğim.. birkaç gün önce cansız bedenini kapatan tabutu tanımadığım adamların toprağa bırakışını izledim. akl...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder