22 Nisan 2015 Çarşamba

Ben ne zaman çok mutlu olsam biri omzuma elini koyup bana mutsuzları hatırlatacak diye korkarım.
mutluluğu korumak adına savaşırım.
mutsuzluğun ne demek olduğunu ve onunla yaşamanın, insanın içine atılan bir tohum gibi büyüdükçe kök saldıkça tüm organlarınızı nasıl acıttığını en içten bilirim.
böyle zamanlarda ne sırtını dönebilir insan ve de yüzünü yüzüne değdirebilir mutsuzluğun.
bu hissin tarifini yapamayacağımı bile bile bir kaç cümle dökeceğim ;

hani insanın sine'si ağırlaşır içine ağırlığın ölçü birimlerini aşan bir yumru eklenir ya, 
ağrıtmaz çünkü ağrıdıktan sonra geçer. bu elektrik sızısı gibi yayılır o bölgeye 
sızladıkça acıtır ve sızısı büyümeye devam eder.

peki neden eyy mutsuzluk beni de içine alıp erittiğin zamanlarda tüm çığlıklarıma rağmen
bir ses olmadın?
sesine mesafe koydun ve ellerimin arasına şehirler girdi.
şimdi mi ses tellerin düğümleniyor, o zamanki çığlıklarım uzay boşluğuna asılı kalmış ve sen 
onları susuz yutmaya çalışıyorsun bu yüzden düğüm düğüm için.
ben duyuyorum.
ben görüyorum.
tam önünde işte tam gözünün önündeyken bakışlarını benden kaçırıp duvardaki asılı
tabloya diktin gözlerini,insan insana göz çevirir mi?

tüm yara bandı ve sargı bezleriyle sarılmış olduğum bedenimi parçalayıp çok uzaklara koşuyorum.
ellerimde bilmediğin haflerden yazılmış kelimeler, çizgisiz kağıtlar ve karalamalar,
gitmeye yabancı olmadığın gibi, dönmeyi meşrulaştırdığın içimde
gidişlerin sadece bir kere olduğu bir coğrafyadan çıktım.



*resim - Sasha Yosselani - Blood, 2012



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...