11 Nisan 2015 Cumartesi

sabahları sesini duymak demek
odamın yanındaki pencereye bakan
çam ağacına baharı getirmiş
kanatlı hayvanların kanat çırpışı,
uçma hissine ses getiren.
bakışlarım çok dağınıklaşıyor böyle havalarda
hangi yönden eserse rüzgar o tarafa savruluyorum
sırtımın arkasında deniz
sonsuzluk ve bir gün kadar
mavisine gri bulaşmış bir gökyüzünün
bakmaktan usanmadığım
deniz ile gökyüzünün kesiştiği o çizgi.
benim yolculuğum da burada başlıyor
martıların uğramadığı en tuzlu denizden
soguk rusya kıyılarına vurana kadar ilerliyorum.
bir piyano soğuk savaş yıllarından kalma,
tuşları ağır aksak
kaldırım taşlarına yer etmiş akordeon kadar
uzaktan izleniyor bir pencere camının arkasından,
bunları hayal ediyorum.
ülkelere vizesiz geçişler
ardı arkası kesilmeyen banliyo trenleri
yolun hareketine sarkan ellerimiz
incecik sarılmış tütünler
eşlik ediyor.
gündüzleri devirip geceyi kutluyoruz
panayır yeri gibi içimiz
hangi valse dahiliz bilmem ama
adımlarımız hep birbirine karışıyor
ormanının adını koyamadığımız
asırlık ağacın en yüksek dalına çıkmış
bacaklarımızı sallandırıyoruz dünyaya
ve biliyoruz ki
tüm kurşun kalemler de
bizi taşıyan ağaca dahil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 Oysa zaman hep kendi bildiği gibi işlerken, onun hangi noktasında durduğumu bilemiyorum.  Gerçekçilik o kadar hızlı akıyor ki yaşadığım tüm...